Polonyalı Sanatçı Igor Dobrowolski, çok boyutlu ve sıra dışı bir sanatçı. Sokak sanatı ve performans sanatı ile Gazze’deki katliamlara dikkat çeken Dobrowolski ile konuştuk.

@igor_dobrowolski

Sokak sanatı, performans sanatı ve heykel… Birçok sanat türünde üretim yapıyorsunuz. Sanatla olan bağlantınızı ve tüm bunların kişiliğinizle nasıl bir uyum içerisinde olduğunu merak ediyorum. Kendinizi ve sanatınızı nasıl tanımlarsınız?

Kendimi keşfetme sürecimde bazı güçlü psikolojik figürler (iç çocuk, feminen taraf, tiran taraf ve çağdaş taraf) keşfettim. Yeni eserler tasarlarken veya düşünürken bazı şeylerin tamamen farklı yönlere gittiğini fark ettim. Örneğin, yağlı boya tablolar oluşturma sürecim heykel oluşturma sürecinden tamamen farklıydı. Heykel yaratma süreci de rölyef tasarımından farklıydı. Heykellerin neden fazla çaba harcamadan kafamda belirdiğini ve resimlerle rölyefleri düşündüğümde neden tamamen farklı hissettiğimi kendime sordum. Bu süreçlerde farklı psikolojik yanların aktive olduğunu düşünüyorum. Heykel tasarlarken bunu feminen bir yerden yapıyorum. Heykellerimde birçok duygu, ifade, zarafet ve duygusal farkındalık hissedebilirsiniz. Rölyeflerimin tiran yanımla yapıldığını fark ettim, zira brutalizm köşeli, keskin şekilli ve tek renkli bir paletle karakterizedir.

Uzun zamandır çocukça bir yanımın olduğunu biliyorum. Sanatsal sürecimdeki en önemli anlardan biri, sadece sol elimle resim yapmaya başladığım zamandı. Bu süreç beni tamamen içine aldı. Kendimi bir trans hâlinde buldum. Zamanı ve engelleri kelimenin tam anlamıyla bir çocuk gibi unuttum. Bu güçlü bir deneyimdi ve hâlâ öyle.

Sokak sanatının ise basit bir mesajı var. Sokak sanatı soyut değil; reklam panosu gibi olmak ve durumu yeterince güçlü yansıtmak zorunda. Yaklaşımım çok basit, çünkü dünyada olan biten şeyler, herhangi bir kurgudan çok daha kötü. Bu yüzden sanatçının fazla düşünmesine de gerek yok. Sadece gerçeği göstermem ve birkaç şey eklemem gerekiyor. Sokak sanatı izleyicinin hayal gücünü yakalamalı ve soyut bir mesajı olmamalı.

7 Ekim’den beri Filistinlilerle dayanışma içeren birçok paylaşımda bulundunuz ve sanat projeleri gerçekleştirdiniz. Ancak Filistin’deki adaletsizlikleri vurgulayan sokak sanatı projelerinizin tarihi 2018’e kadar uzanıyor. Polonyalı bir sanatçı olarak, Filistin’e ilk ne zaman ve nasıl ilgi duydunuz?

Filistin veya Filistinlilerle pek bir ortak yanım yok. Filistinliler sadece acımasızca işgal edilmiş ve dünyanın en yoksul insanları. Onların kaderiyle gerçekten ilgilendiğimi iddia ediyorsam, sadece boş sloganlar atmak yerine harekete geçmem gerektiğini düşünüyorum.

Bu konuya yaklaşık 10 yıl önce Norman Finkelstein gibi muhteşem profesörlerle yapılan röportajları izleyerek girdim ve sonrasında da Noam Chomsky ve Chris Hedges’in çalışmalarına rastladım. Onlar benim entelektüel babalarım oldular; zekâları ve ahlaki tutumları beni etkiledi. 2016’da ilk sergimde İsrail katliamları ve savaş suçlarıyla ilgili birkaç büyük sanat enstalasyonu sergiledim.

“alivepalestine” (yaşayan Filistin) adı altında bir sokak sanatı hareketi başlattınız ve başkalarını da bu harekete katılmaya teşvik ettiniz. Sanat ve direniş arasındaki bağlantıyı nasıl görüyorsunuz?

Bildiğim kadarıyla sanat ve müzik her zaman ezilen insanların silahı olmuştur. Sanat ve müzik kötülüğe, köleliğe, işgale ve tahakküme karşı silahtır. Sanat ve müzik, insanlara siyasi mekanizmalardan, medyadan, istatistiklerden ve makalelerden farklı yollarla ulaşır. Ne yazık ki, bu soykırımda, sanatçıların büyük çoğunluğu sessiz ve İsrail soykırımına rıza gösteriyorlar. Bu insanlığa karşı işlenen en büyük suç. Bu sessizliğin nedeninin, konformizm, fırsatları kaybetme korkusu ve korkaklık olduğuna inanıyorum.

Sanat dünyası ve sanatçılar beni son derece hayal kırıklığına uğrattı. Birçok sanatçı sosyal konular, savaş, eşitsizlik ve kadın hakları gibi konular hakkında konuşuyordu ama şimdi, suç bu kadar açıkken herkes sessizce oturmayı tercih etti. Ahlaki duruşunuzu gösterme fırsatınız varken hiçbir şeyi riske etmediğinizde, sadece boş sloganlar atmakla yetinirsiniz. Tabii ki herkes Gazze konusunu dile getirmek zorunda değil. Ama sanat dünyasının da nasıl sessiz kaldığını görmemiz gerek. Çünkü İsrail’i eleştirmek sanatsal bir intihar demek.

Herkes politika hakkında konuşmak zorunda değil ama eğer şimdiye dek politik görüşlerini ifade eden bir sanatçıysanız ve şimdi sessiz kalıyorsanız, belki de artık portre veya manzara resimleri çizmeye başlamanız daha iyi olur. Çünkü boş sloganlarınızla başkalarını kandırabilirsiniz ama artık bizi kandıramazsınız.

Sosyal medyanızda Filistinli bir tutuklunun pantolonuna idrar kaçırışını canlandırdığınız bir sanat performansı paylaştınız. Bu oldukça tartışmalı ve hatta biraz da rahatsız edici bir performanstı. Bu tür performanslarla ne mesaj vermeye çalışıyorsunuz?

“Dünyanın en ahlaklı ordusu” serisindeki sanat performanslarımda, özellikle de bu performansta, elleri ve gözleri bağlı, İsrailli bir kadın asker tarafından alay edilen ve pantolonuna işeyen bir adamı gösterdim. Bu suç eylemini gördüğümde çok etkilendim. Bu zavallı adamla dayanışma göstermek amacıyla kameranın önünde pantolonuma işemeye karar verdim. Bu sanatsal performanslar serisinde, İsrail askerlerinin suçlarını açık bir şekilde göstermeye çalışıyorum çünkü o kadar çok var ki, her gün bir önceki gün işlenen suçu unutuyoruz! Eğer ortada çok fazla yalan ve suç varsa ve biz artık bir önceki gün ne olduğunu hatırlamamaya başladıysak, bu tarz sanatsal performansların bu suçları unutturmamak için oldukça etkili bir teknik olduğunu düşünüyorum.

@igor_dobrowolski

Performanslarımla bu suçları izleyicilerin zihinlerinde canlandırıyorum. Korkunç olan şey, bunu uydurmak zorunda kalmamam, çünkü İsrail askerlerinin işlediği suçlar kurgudan veya korku filmlerinden daha kötü.

Gazze’deki katliam fotoğraflarını, İsrail’e finansal destek verdikleri gerekçesiyle boykot çağrılarına hedef olan büyük markaların logolarıyla birlikte Polonya sokaklarındaki reklam panolarında sergilediniz. Birçok Avrupa ülkesinin BDS hareketini antisemitik olarak sınıflandırdığı göz önüne alındığında, bu eyleminizin antisemitik olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu soykırım esnasında insanlar artık antisemitizm etiketine tepki vermiyorlar. Hatta bu tarz bir yaftalamanın isabetsiz olduğunu bildikleri için bu etiketi gururla bile taşıyorlar. Antisemitizmin en büyük üreticisinin İsrail’in mevcut politikaları olduğunu düşünüyorum. Gazze’deki soykırım nedeniyle ve İsrail’in kendisini tüm Yahudilerin evi olarak ilan etmesi sebebiyle, Yahudilere karşı ne yazık ki büyük oranda antisemitizm oluştu. Tıpkı İkinci Dünya Savaşı sırasında, Holokost nedeniyle Almanlara karşı nefretin oluşması gibi… Elbette birçok Yahudi’nin İsrail ve onun barbarlığıyla ilişkili olmadığını da söylemek gerek.

İsrail, antisemitizmin üreticisidir. İsrail’in ürettiği bu antisemitizme karşı Yahudi halkını savunacak olanlar da bizleriz.

Soruyu yeniden formüle edeyim: Filistin’deki mevcut katliamları mümkün kılan ırkçılığı eleştirirken, Yahudi halkına karşı antisemitizmi körüklemekten nasıl kaçınıyorsunuz? Bu hassas dengeyi kurmakta zorlandığınız oluyor mu?

Ortada hassas bir denge görmüyorum. Daha büyük bir antisemitizm dalgasını durdurmak için İsrail’in soykırımını durdurmalıyız. İsrail’in işlediği suçlar sadece Filistinlilere değil, aynı zamanda tüm Yahudi halkına da büyük zarar veriyor. Yaptıklarını temizlemenin onlarca yıl süreceğini düşünüyorum. İnsanlara antisemitik terimler kullanmamalarını defalarca söylemek zorunda kalıyorum çünkü Gazze’deki soykırımdan sorumlu olan Yahudi halkı değil; kendini tüm Yahudilerin evi olarak ilan eden İsrail.

Sosyal medyanızda İsrailli kullanıcılar tarafından sıklıkla sert tepkiler alıyorsunuz ve bazen oldukça sert yanıtlar veriyorsunuz. Sosyal medyadaki yorumlar sizi nasıl etkiliyor?

Sert yanıt verdiğim doğru. Siyonist destekçisi insanlara karşı fazla sabrım veya sempatim yok, ama bu beni pek etkilemiyor. Hakikatin ne olduğunu ve nerede bulunduğunu biliyorum. Bu hakikat için ayaktayım. Bu yüzden yalanlar ve hakaretler beni etkilemiyor.

Özellikle Filistin’deki katliamların görüntüleriyle ilgili olarak bazı kullanıcılar bu tür görüntüleri yaymanın etik açıdan doğru olmadığını, bunun Filistinlileri insandışılaştıracağını savunuyor. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

Bana göre etik açıdan sorunlu olan şey soykırımın kendisi ve soykırımlara göz yummak, İsrail’in yaptıklarından bahsetmemek ve bunlara izin vermek. Gazze’de yaşananlara karşı hepimiz harekete geçmeliyiz. Gazze’deki katliam görüntüleriyle bir sorununuz varsa, dünyanın en yoksul insanlarının böyle bir dehşet yaşadığı gerçeğiyle daha büyük bir sorununuzun olması gerekir.

Sanatınızla neyi anlatmayı amaçladığınızı bizim için özetler misiniz?

Hayatımda ilk kez bir soykırımı canlı izliyorum. Nasıl davranacağımı bilmiyorum. Daha önce hiç böyle bir şeye tanık olmadım ve izlediklerime de hazırlıklı değilim. Bu zavallı insanlara yardımcı olabilecek bir şey yapmaya çalışıyorum. Eğer herhangi bir şekilde onlara yardımcı olabilirsem bununla gurur duyarım. Sadece soykırımın durmasını ve Filistinliler için adaletin yerini bulmasını istiyorum.

Ne yapabileceğimi ve ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Sadece sessiz kalamayacağımı ve insanlar için mücadele etme görevim olduğunu biliyorum. Maalesef sanat dünyasında kendimi çok yalnız hissediyorum.

Perspektif.eu