Uzun bir aradan sonra yeniden gazetemizde yazı yazmak benim için çok güzel. Yazmaya güzel bir konuyla başlamak isterdim, lakin son birkaç aydır gündem pek iç açıcı değil.
Öncelikle Türkiye’nin yaşamış olduğu deprem felaketinden bahsetmek istiyorum. O kadar büyük bir acıydı ki, tarifi çok zor. Bir gecede biten hayatlar. Ahirete açılan kapı ve yüzlerce şehit. Gecenin özeti bu şekilde olabilir. Bizlerse uzaktan izleyiciler, dua ediciler ve yardım etmek için seferberlik yapanlardık. İmtihan çok büyüktü hem bizler için, en çok da oradakiler için. Herkes kendine göre elinden geleni yaptı. Birlik oldu ve maddî-manevî yardımları bölgeye aktardı.
O kadar büyük bir acıydı ki, unutulmaz sanmıştım. Ta ki işin içine siyaset girene kadar…
Bir ay sonrasında seçimler olacaktı. Bu süreçte depremin yaraları sarılmamışken, insanlar hâlâ oralarda perişan vaziyetteyken bu durumdan nemalanmaya çalışanların vicdanları rahat mı diye merak ediyorum. İlk seçimler gerçekleştikten sonra, deprem bölgelerinin seçimini beğenmeyen bir grup muhalif insanların vermiş olduğu tepki bir kez daha gösterdi ki; İNSANLIK ENKAZ ALTINDA KALDI! O bölgelere gönderdikleri yardımları haram etmek nedir? Belki birkaç kendini bilmez böyle konuştu, sosyal medya olayı büyüttü. Sonuç her ne olursa olsun bunlar söylenmemeliydi. Oy kullanacakları saygı ve hoşgörüye davet eden arkadaşların yazılarını okudum geçtiğimiz ay ki gazete sayımızda. Çok değerli bir çağrı. Keşke herkes bu çağrıya kulak verebilseydi.
Her ne kadar karşı görüşlerde olsak da, insanlar arasında “şucu” veya “bucu” diye ayrımlar yapmaya devam edecek olursak, ülke olarak kalkınmamız gerçekten çok zor.
Bir arkadaş grubunda saygı çerçevesinde, siyasi konuşma yaparken “Neden insanlar yaşamak için Avrupa’yı seçiyor da, Türkiye ya da diğer İslam ülkelerine gitmiyorlar?” diye sitemvari bir soru geldi. Avrupa da ekonomi Türkiye’ye kıyasla daha iyi olabilir, belki bir çok açıdan avantajı olabilir, bu sebeplerden tercih edilebilir. Türkiye ve İslam ülkeleri en başta güvenlik sorunlarının çok olduğu ülkeler. Neden bu ülkelerle sürekli uğraşılıyor, önce bunu düşünelim derim.
Mısır, Libya, Afganistan, Bosna-Hersek, Filistin, son olarak Suriye iç savaşlar, terör, dış güçlerin müdahaleleriyle perişan olmuş ülkeler. Fırsat verilmiyor ki bu ülkeler gelişsin, ekonomisi iyi olsun, ayağa kalksın. Tabi ki Türkiye’yi bunlardan ayrı tutuyorum.
Ve dua ediyorum, ülkemin selameti için Rabbim en hayırlı yöneticiyi nasip etsin.
Biz siyasetle bu kadar fanatikçe uğraşırken, batıl boş durmuyor tabi. Çocuklarımız ve insan nesli için büyük bir tehlike olan sözde “cinsiyet eşitliği ve eşcinselliği yayma çalışmaları”na son sürat devam ediyorlar.
Tehlikenin Farkında mıyız?
Geçtiğimiz ay gazetemizde yayınlanan habere göre; öğrenci organizasyonu LAKS, sınıflarda ‘kız-erkek’ gibi kelimelerin yerine daha kapsayıcı kelimelerin kullanılması isteğiyle bir kılavuz hazırlamış. Okul kartı ve okul sisteminde M (erkek) ve V (kadın) işaretlerinin yerlerine ‘X’ harfinin kullanılmasında tavsiyede bulunmuşlar. Okulda sınıfa giren öğretmenler ‘Merhaba kızlar ve erkekler’ diyemeyecek neredeyse ve ‘Merhaba herkese’ demesi zorunlu olacak. Tehlikenin büyüklüğünün farkında mıyız?
Çocuklarımız, torunlarımız ve neslimiz için bu konuda mücadele etmek zorundayız. Şu an her çocuğun TV ve internetle ne kadar sıkı fıkı olduğunu biliyoruz. Ve bu propagandaların en çok o mecralardan yapıldığını da. Neredeyse çoğu çizgi filme bu projelerini yerleştirmişler. Buna maruz kalan çocuklar bu durumun gayet normal olduğu bilinciyle yanlış bilgilerle kodlanacaklar.
Âdeta zehirli bir virüs gibi yayılmaya çalışılan bu mesajları durdurmak için hep birlikte seferber olup, tıpkı depremde enkaz altında kalan insanlara yardım ettiğimiz gibi çaba göstermeliyiz, dua etmeliyiz. Lütfen, bu sefer deprem olmasını beklemeyelim!
Elif Bayraktar —◄◄