AA muhabiri, 71 yıl önce 27 Temmuz’da sona eren “Kore Savaşı”nı ve ilk Türk tugayının Kore’ye gönderilmesinin ikili ilişkilere ve Türkiye’nin uluslararası sahadaki konumuna yansımalarını derledi.

Kore Savaşı, 25 Haziran 1950’de Kuzey Kore’nin Güney Kore’yi işgal etmesi üzerine başladı.

Çin ve Sovyetler Birliği Kuzey Kore’ye, ABD önderliğindeki Birleşmiş Milletler (BM) de Güney Kore’ye savaş boyunca destek verirken, ilk Türk Tugayı, 17 Eylül 1950’de yola çıktı.

BM Güvenlik Konseyinin (BMGK), BM güçlerini, Kuzey Kore işgalini sonlandırmak için Kore’ye göndermeye onay vermesi üzerine Türkiye de BM tarafında savaşa katılma kararı aldı ve Tuğgeneral Tahsin Yazıcı emrindeki 1. Türk Tugayı, 17 Eylül 1950’de Hatay’ın İskenderun Limanı’ndan yola çıktı ve 12 Ekim 1950’de Pusan Limanı’na ulaştı.

Güney Kore Savunma Bakanlığı kaynaklarına göre, savaşa 21 bin 212 askerle toplamda 4 tugayla katılan Türkiye, asker sayısı bakımından Kore Savaşı’na katılan 16 ülke arasında 4’üncü sırada yer aldı.

ABD, 1 milyon 789 bin askerle Kore Savaşı’na en çok asker gönderen ülke oldu. İngiltere 56 bin askerle 2’inci, Kanada 26 bin 791 askerle 3’üncü sırayı aldı.

Savaşta, Güney Kore’de 40 bin 670 BM askeri, 137 bin 899’u Kore askeri olmak üzere 178 bin 569, Kuzey Kore’de ise 508 bin 797 asker hayatını kaybetti.

Kore Savaşı’nda 36 bin 940 askerini yitiren ABD, “en çok kayıp veren ülke” oldu. ABD’yi 1078 kayıpla İngiltere izlerken, Kore Gazi Bakanlığının kayıtlarına göre, cephede hayatını kaybeden 700’ü aşkın asker ile yaralanıp cepheden ayrıldıktan sonra vefat eden ve kaybolanlar da dahil Türkiye, Kore Savaşı’nda 900’ü aşkın şehit vererek, 3’üncü sırada yer aldı.

Türk birlikleri ile Çin kuvvetleri arasında 25-27 Ocak 1951’de Kumyangjang-ni Muharebesi’nde, Türk birlikleri büyük bir başarı gösterdi.

Türk birliği, Kumyangjang-ni’de, kendisinden üç misli kuvvetli düşmana karşı kazandı. Kumyangjang-ni Muharebesi’nde süngü hücumu yapıldı ve bu, tarihteki son süngü taarruzlarından biri olarak görülüyor.

Kumyangjang-ni Muharebesi’ndeki başarıdan dolayı ABD Kongresi tarafından Türk birliklerine, “Mümtaz Birlik Nişanı ve Beratı” verildi. Türk birliklerine, Kore Cumhurbaşkanlığınca da “Cumhurbaşkanlığı Birlik Nişanı” takdim edildi.

Türk Tugayına “Kutup Yıldızı” adı verildi

Savaşa katılan her birliğe bir isim veriliyordu. BM Silahlı Kuvvetler Başkomutanı General Mc Arthur, Türk Tugayına “Kutup Yıldızı” adını verdi.

Savaşta, Güney Kore ve BM tarafında yaklaşık 5 bin kişi, Kuzey Kore ve Çin’den ise yaklaşık 70 bin kişi esir düştü. Ateşkes anlaşmasından bir ay önce Haziran 1953’teki esir değişiminde Türk Tugayı’ndan esir düşen 244 kişinin tamamı döndü.

Kore’nin Busan kentindeki BM Kore Anıtsal Mezarlığı’nda ise savaşta şehit olan 462 Türk askeri yatıyor.

Kore Savaşı’nda “B-26” savaş uçağıyla Kuzey Kore üzerinde taarruz sırasında uçağın düşürülmesi sonucu Üsteğmen Muzaffer Erdönmez’in şehit olduğunun belgelenmesinin ardından Türkiye, “Kore Savaşı’na hava desteği sağlayan 8’nci ülke” olarak tanındı.

Kore Savaşı’na katılan birlikler arasında Türk askeri, savaşta öksüz ve yetim kalan Koreli çocuklar için okul inşa eden tek birlik oldu.

O zaman açılan Ankara Okulu’nu ve Türk askerinin fedakarlıklarını unutmayan Güney Kore halkı, Türk halkını kan kardeşi olarak nitelendiriyor.

“NATO’ya üyeliğimizin yolunu açtı”

Türkiye’nin Seul Büyükelçisi Ersin Erçin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’na katılmamak için büyük bir diplomatik maharet sergilediğini hatırlatarak, “BM Güvenlik Konseyi’nin 27 Haziran 1950’de aldığı, üye ülkeleri Güney Kore’ye yardım için savaşa katılmaya davet eden 83 sayılı karar, Türkiye açısından böyle kritik bir zamanda gündeme geldi. Dönemin hükümeti, Güvenlik Konseyi’nin çağrısına olumlu cevap vererek, Kore’ye 1 tugay gönderilmesi kararını aldı. Cumhuriyet tarihinde yurt dışına ilk defa asker gönderme kararı, 1952’de NATO’ya üyeliğimizin de yolunu açtı.” dedi.

Türkiye’nin, Kore’ye asker gönderme kararı almasıyla esasen Batı ittifakına katılım yönündeki seçimini de yapmış olduğunu belirten Erçin, bu seçiminin, devlet yapısını güçlendirmeye büyük katkıda bulunduğunu aktardı.

Erçin, Türkiye’nin yarımadada sadece askeri anlamda katkıda bulunmadığını dile getirerek, “Savaşa, BM komutası altında katılan diğer 20 ülkenin aksine Türk askeri birliklerinin Kore’de sadece büyük kahramanlık göstermekle kalmayıp, talimatsız olarak Koreli sivillere sağladıkları insani yardımlar, hasta ve yaralılar için yaptıkları tıbbi hizmetler ve özellikle yetim çocuklara sağladıkları gıda, giyim kuşam ve eğitim desteği, ülkemizi, Kore halkının gözünde, savaşa katılan diğer ülkelerden farklı bir konuma oturtuyor.” ifadesini kullandı.

“Bölgedeki çok unsurlu gerilimin görünür gelecekte azalmayacağı anlaşılıyor”

27 Temmuz 1953’de imzalanan ateşkes anlaşmasının Güney Kore tarafından imzalanmadığını hatırlatan Erçin, şunları kaydetti:

“28 Ağustos 1953’de BM Genel Kurulu’nda kabul edilmesine rağmen, bu anlaşmaya imza koymayan Güney Kore’nin Kuzey ile savaş halinin teknik olarak sürüyor olması, Kore Yarımadası’nda 70 yıldan bu yana süren Soğuk Savaş atmosferini daha da geriyor.
Nitekim, Kuzey Kore-ABD-Güney Kore arasında 1 Ocak 2018’de büyük umutlarla başlatılan, 3 zirve ve çok sayıda teknik toplantıyla 2 yıl devam edip başarısızlıkla sonuçlanan 3. barış girişiminde tartışılan en önemli konulardan biri, savaşı hukuken sona erdirecek bir deklarasyon imzalanması oldu. Teknik savaş halini sona erdirecek bir deklarasyon imzalanması önerisi, Kore’de 10 Mayıs 2022’de Yoon Suk-yeol (Güney Kore Devlet Başkanı) yönetiminin göreve başlamasıyla gündemden çıktı.”

Kuzey Kore’nin, nükleer ve balistik füze programını, ABD ile barış müzakerelerine eşit ortak olarak oturmak amacıyla güçlü bir manivela olarak kullandığını vurgulayan Erçin, Asya-Pasifik’te ABD-Çin arasındaki ticaret savaşlarıyla tetiklenen Soğuk Savaş atmosferinin, Kuzey Kore’nin füze denemeleriyle daha da ağırlaştığını söyledi.

Erçin, “Türkiye, Kuzey Kore’den kaynaklanan nükleer ve balistik füze tehdidine karşı Güney Kore’nin ve Batı ittifakının yanında yer alıyor. Maalesef bölgedeki çok unsurlu gerilimin görünür gelecekte azalmayacağı anlaşılıyor.” değerlendirmesinde bulundu.