Sivas Sivas olalı böyle zulüm görmedi”
1930’lu yılların birinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının, Anadolu’yu tenvir etmek (aydınlatmak) için çıktığı turnenin Sivas durağındadır. Küçük bir spor salonuna yüzlerce insan zoraki sokulur, kapılar kilitlenir ve iki saat boyunca orkestranın konserinin izlenilmesi sağlanır.
Senfoni Orkestrası kendinden emin olarak konserini verir, insanların kulağının paslarını siler(!)
Konser bittikten sonra kapılar açılır açılmaz insanlar birbirlerini ezerek dışarı kaçamaya çalışırlar. Bu arada gazetecinin biri, gazeteye haber yetiştirmek peşindedir. Konseri izlemiş ve kaçmakta olan yaşlı bir vatandaşı yakalar ve “Konseri nasıl buldunuz ?” diye sorar. Zavallı adamcağız, sağına soluna ürkekçe bir göz attıktan sonra gazetecinin kulağına;
“Valla beyefendi, Sivas Sivas olalı, Timur’dan beri böyle zulüm görmedi!” diye cevap verir.
Maalesef durum bu. Sayısız badireler atlatan Hollanda, Hollanda olalı beri Wilders sonrası yaşananlar kadar zulüm görmedi.
Adamın tek derdi İslam ve Müslümanlar olunca, memleket meseleleri hep askıda kalıyor, çözüm için bekletiliyor. Bu durum da ona oy verenler tarafından bile ciddi olarak eleştiriliyor. Özellikle gizli olarak gidemediği İsrail’e ve savaş suçlusu olan katil Netanyahu’ya kaçışı, onunla kucaklaşması, onun tarafından kabul edilmesini “onur” kabul etmesi, hem kendisinin hem de partisinin pilini bitirecek kadar önemli bir ayrıntı…
Hedef Yurt Dışı Türkler
Bizim Necmeddin kardeşimiz yakamı topladı, “yazmazsan vebal altında kalırsın” diye omzuma sorumluluk yükledi. Kardeşimiz toplumsal meselelere karşı duyarlı, samimi biri. Daha önce gazetemizde de köşe yazarlığı yapmıştı.
Ben de onun bu isteğini yerine getirmek üzere onun sıraladığı; insanlarımızın karşı karşıya kaldığı şu üç sorunu paylaşmak ve hem ilgililere hem de insanlarımıza duyurmak istiyorum…
-Telefon dolandırıcılığı
Yurt dışı Türkleri farklı yollarla dolandıran çeteler, başta emeklilik olmak üzere çeşitli yollar deneyerek insanlarımızı mağdur etmekteler. Bunlardan biri de telefon dolandırıcılığıdır.
Telefon dolandırıcılığı genelde ağzı laf yapan insanların şans eseri ya da siteler üzerinden belirli veri tabanlarına ulaşarak insanların telefon numaralarına ulaştıktan sonra bu telefon numaralarını çeşitli bahanelerle aramalarıyla başlayan bir dolandırıcılık şeklidir. şu zamanlarda en yaygın olanı ise kimlik bilgilerinizin başkası tarafından ele geçirildiğini söyleyen çakma bir konserin sizi aramasıdır. sizin kimlik bilgileriniz üzerinden çeşitli kredi kartları ve kimlik kartlarının çıkarıldığı hatta terör örgütlerinin eline geçirildiği uydurulur. bu komiser sizden kimlik ve kredi kartlarınızın silinmesi için bankalardan kontör para ya da para transferi yapmanızı isteyecektir. tavsiyem, telefonla aranıyorsanız ve size karşı taraf adınızı soyadınızı soruyorsa karşı taraftan emin olmadan kesinlikle doğru bilgi vermeyiniz. Siz de bu numaralar tarafından arandıysanız, sakın bilgilerinizi paylaşmayın.
Dosya dolandırıcılığı
Bir başka dolandırıcılık yöntemi ise gerçeğinden ayırt edilemeyecek kadar sizin bilgilerinize ulaşarak bir suç dosyası hazırlayıp, sizi tehtid ederek, para koparmalarıdır. Bu konuda da dikkatli olun ve sakın bilgilerinizi paylaşmayın ve olası durumlarda karşı tarafı oyalayarak vakit kazanmaya ve bu arada bir bilir kişiyle irtibata geçin.
Son olarak da “Otomatik Bilgi Alışverişi” çerçevesinde pek çok insanımızın mağdur olduğunu paylaştı Necmeddin kardeşimiz. Bu konuda Türkiye devletinin bazı konularda daha hassas ve dikkatli olması gerektiğine değinen kardeşimiz, yıllarca en ağır işlerde çalışıp, küçük bir birikinti yapmış olanların yaşadıkları mağduriyetin akıl almaz boyutlara ulaştığını belirtiyor ve bilgi paylaşımında karşı tarafa sınırsız bir araştırma alanı verilmemesi gerektiğini söylüyor. Diğer bir husus da yurt dışı emekliliğinde yaşanmakta. Bu konuda da güvenilir, uzman ve ehliyetli kişilerle işlemlerinizi yürütün. Yıllarca farklı şekillerde Avrupalı Türklerin emeklerine göz dikenler, bu günlerde de bu yollarla insanlarımızın alın terlerini sömürme, semirme peşindeler. Biz dikkatli olalım da, ilgili kurumlar da üzerlerine düşeni yaparlar inşallah.
…
Hava sisli, puslu, kasvetli…
28 Şubat postmodern darbesinin kara bulutlarının ülkemizin üzerinde dolaştığı 1997 yılının bahar aylarında bir görev vesilesiyle Türkiye’deyiz. Dönemin Hollanda İslam Federasyonu Başkanı, rahmetli Bayram Altıntaş ile bendenizi kapatılmak istenen imam hatip okulları için toplanan on binlerce imza dolu dosyayı ilgili kurumlara iletmemiz için görevlendirmişti. Parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin gruplarını, Sivil Toplum Kuruluşlarını, basın yayın organlarını ziyaret ederek birer klasör doysa vererek Hollanda’dan yükselen tepki sesini ilgililere iletmiştik. Son durağımız T.B.M. Meclisi Başkanlığı idi. Yasin Hatipoğlu’nu makamında ziyaret edip, hazır bulunan medya kuruluşları önünde basın bildirimizi okuduk; işimiz bitti çıkarken Yasin Hatipoğlu’na “Efendim, Türkiye’yi yakından takip ediyoruz. Buraya geldiğimizi duyan dostlar Türkiye’nin iklimi, siyasi atmosferi, toplumsal havası nasıl diye soracaklar. Ne diyeyim?” diye sorduğumda, benim elimden tutup meclis odasının penceresine kadar yürüttü. Dışarıda güneşli ve bulutsuz bir hava, mavi bir gökyüzü bizi karşıladı. Dışarıya birlikte bakarak şunları söyledi: “Bak görüyor musun, hava berrak, açık, güneşli. Böyle de devam edecek, dostlar merak etmesinler”
Tabi o berrak havanın yerini kara bulutlar sardı ve o günden sonra ülkeme güneş bir daha o eski haşmeti ve güzelliği ile doğmadı. Hollanda’da da bu hükümet kurulduğu günden beri sabah namazlarından sonra pencereyi açıyor, sabahın ferah, temiz havasını teneffüs etmek istiyorum ve gökyüzünü seyrediyorum. Ama hiçbir dönemde gökyüzünün bu kadar kapalı, karanlık, sisli, puslu, gri ve kasvetli olduğunu hatırlamıyorum. Hollanda’ya geldiğim ilk günü de hatırlıyorum; gökyüzü sanki binaların boyuna inmiş gibiydi ama bu denli karanlık ve kapalı değildi.
Bu düşüncemi sürekli etrafımdakilerle paylaşıyordum, önceki gün Abdullah kardeşim haberler de okumuş, bana anlatıyor: “Güneş günlerdir Hollanda’da gözükmüyormuş. Havanın böyle gri, kasvetli ve kapalı oluşu en son 31 yıl önce yaşanmış” deyince, tezimin, düşüncemin doğruluğu tescillendi.
Şair diyor ya “Doğacak sana vadettiği günler hakkın / Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın” biz de bekliyoruz o aydınlık, özgürlük, barış ve esenlik kokan günleri; umutla…
…
Müslümanların haklarını kısıtlayan şu beş yasa tasarısı meclisten geçti
- Terör tanımının genişletilmesi
- İnformel / Yaygın Eğitim Denetimi
- Sivil Organizasyon Şeffaflık Yasası
- Anayasa’nın 23. Maddesi eğitim özgürlüğü tanırken, bu madde üzerinde oynamalar yapılarak bu özgürlük alanı kısıtlanacak.
- Ezan düzenlemesi
Göç geçmişi olan Hollandalıların kültürel ve dinî normları ve değerlerine ilişkin verileri muhafaza etmek girişimi şimdilik askıya alındı.
Artık sakalı uzun diye cami yöneticileri sorgulanabilecek, giysisi garip, müfredatı bizim değerlerimize aykırı diye eğitim gören kurumlarının kapısına kilit vurulabilecek.
Korku üreterek, hakları gasp etmek bazılarının gelenek ve genlerinde var.
Bunun yanı sıra Müslüman ve Yahudi ayrımı mecliste tescillendi. Hollanda parlamentosunda Yahudilerin maksimum güvenliğine destek veren bir önerge oybirliğiyle kabul edildi. DENK Partisi tarafından verilen Müslümanlar için geçerli olan aynı önerge hükûmet partileri tarafından desteklenmedi, reddedildi. Dolayısıyla şu anda hükûmeti oluşturan partilerin ırkçı ve Müslüman karşıtı olduğu tescillendi. Artık bu hakikati kimse görmezden gelemez. Bu da apaçık olarak bizlere bir şeyler söylüyor: Dün Yahudiler idi bugün Müslümanlar… Sıra sizde!..
..
Reşit olmuş, seçimini yapmış…
İnternet gazeteciliği yapan bir medya organı Hollandalı bir annenin isyanı başlıklı yazıda, İslam’ı seçen Hristiyan bir gence atıfta bulunarak “Hiçbir inanç, bir anneyi evladından koparacak kadar kutsal olamaz.” sonucuna varmış. Bu genç 18 yaşını doldurmuş, kendi öz iradesini kullanmış, araştırmış ve seçimini yapmış. Bu konuda söylenecek çok şey düşmez bize. Zira herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Ancak ilk ve anaokullarında 5 yaşındaki çocuğa eşcinsellik, ateistlik gibi fıtrat dışı bazı davranış şekilleri açılanıyorsa, o yola ve yöne teşvik ediliyorsa, burada bir annenin çığlığını duymak ve duyurmak gerek. 18 yaşını dolduran herkes dinsel, cinsel tercihini yapabilmeli, bu özgürlükten de mahrum edilmemeli. Yani demem o ki, gücünüz yetiyorsa, hiç olmayanı yazmak yerine olanı duyurun, kanayan bir yaraya dokunun, bakın ortaya neler çıkıyor. O zaman göreceksiniz ne anaların feryatları göğü deliyor, arşı titretiyor.
Zeynel Abidin Kılıçb -◄◄