Değerli okuyucular ve özellikle gençler!
Uçakla yolculuk yapanlar bilir. Her uçakta aynı şey var. Uçağın hareketinden önce uçağın ait olduğu ülkenin diliyle ve genellikle İngilizce benzer açıklamalar da yapılır.
Oturduğunuz zaman önünüzdeki koltuğun arkasında cep kısmının üzerinde Türkiye’den gelen bir uçak ise Türkçe ve İngilizce; “Can yeleğiniz koltuğun altındadır” yazılıdır. Sonra hoparlörden bir ses tehlike anında can yeleğinin ve ağız maskelerinin nasıl kullanılacağını anlatır. Ortada ve en önde iki görevli de verilen bilgileri hareketlerle gösterirler. Uçağa ait bilgi kartında da can yeleğinin nasıl kullanılacağı resimlerle açıklanır.
Bir tehlike anında bir arıza olursa, teneffüs etmekte zorluk yaşanır veya zehirli gazla karşılaşılırsa ağız maskeleri, uçağın suya düşmesi veya inmesi durumunda can yelekleri işe yarayabilir.
Bu tedbir şüphesiz uçak yolculuklarında oldukça önemlidir. Belki sık sık uçak yolculuğu yapanlar için bunlarla ilgili açıklamalar lüzumsuz gelebilir. Ancak unutmamak gerekir ki uçaklarda arıza, pilot hatası veya hava muhalefeti sebebiyle uçakların kaza riski her zaman vardır. Zira insan yapısı… Her ne kadar dikkat edilse de bazı şeyler insan kapasitesini aşar. Dolaysıyla görevliler uçaklarla ve uçak yolculukları ile ilgili her türlü tedbiri almak zorundalar.
-Allah korusun- kaza anında koltuğun altındaki can yelekleri garanti değil… Ama en azından ön tebdir olarak olmalı…
“Can yeleğiniz koltuğun altındadır” Bu ifadeyi önündeki koltuktan okumak veya mikrofondan duymak yolcuya bir güven duygusu verir. Uçak yolculuğu ile ilgili içindeki korku veya tereddütleri azabilir.
Buradan hareketle ben de diyorum ki “EY İNSAN, senin dünya ve âhiretin için lazım olacak ‘can yeleğin göğsünün altındadır’. Biliyor musun, yoksa farkında değil misin?”
Yeter ki onu bil, onu keşfet, onu unutma ve yerinde kullan… Sana öğretildiği gibi kullan…
Ey arkadaş, uçak yolculuğunda nasıl ki can yeleği lazım, gerekirse kullanılırsa; sana hayat yolculuğunda buna benzer bir can yeleği lazım. Öyle ya, hayat da bir yolculuk değil mi? Her doğan doğumdan ölüme doğru yol almıyor mu?
Uçak havada gider, insan karada, yeryüzünde eceline doğru, öte dünyaya doğru tıpkı bir yolcu gibi yavaş yavaş gider. Bu yolculuklar kimisi için çok kısa, kimisi için biraz daha uzun. Lakin herkesin yolculuğu eninde sonunda sona erer.
Bu hayat yolculuğunda insana yol rehberi lazım olduğu gibi azık da lazımdır, bir çeşit can yeleği de lazımdır. Ki o can yeleği onu tehlikelere, kötülüklere, yanlışlara, yitip gitmelere, yalnızlıklara, şaşırmışlıklara karşı korusun. Rahat nefes almayı sağlayan aygıt gibi rahat/mutlu hayat yaşamasını sağlasın…
Bu saydıklarımız ve benzerleri içine düşeni boğan derin sular gibi düşünülebilir. Yüzme bilmeyen, can yeleği, şişirme botu veya gemisi olmayan o derin sularda boğulabilir.
Ey arkadaş, senin için âdeta bir can yeleği gibi olan göğsünün altındaki kalbindir. Yanlış anlama, her ne kadar göğsün altında desek de kanı pompalayan et parçasını değil; insanın manevi merkezi olan kalb’i kastediyoruz.
O kalp iç dünyamızdır, özümüzdür, benliğimizdir, hatta aklımızdır. İnanmanın ve inkâr etmenin, sevginin ve nefretin, cesaretin ve korkaklığın, iyiliğin ve kötülüğün, itaat ve isyan duygularının, kabul etmenin ve reddetmenin, idrak etmenin ve anlamanın yeri, kısaca bütün duyguların merkezidir. Onun insan hayatındaki yeri bellidir.
İnsanın bu manevi merkezi olan kalbin durumu önemli. Rasûlüllah’ın (sav) şöyle dediği nakledildi: “…Haberiniz olsun bedende bir et parçası vardır ki, eğer o sağlıklı olursa bedenin tamamı sağlıklı olur; eğer o bozulursa bedenin tamamı bozulur. Haberiniz olsun o et parçası kalptir.” (Müslim, Müsakât/107 no: 1599. Ebû Dâvûd, Büyû’/3 no: 3329-3330)
“Küp içindekini sızdırır” örneğinde olduğu gibi…
İnsan bedenini bir ülke kabul edersek, bu ülkenin başkenti kalptir. Her ülke gibi beden ülkesi de başşehirden yönetilir. Yürekte sağlam bir inanç iktidar olursa bedenin diğer organları iyi yönetilir.
Kalpte şeytan ve onu sevindiren şeyler iktidar olursa, yüreğin öteki şehirleri sayılan beden ve organlar fesada uğrar, yanlış yaparlar.
Unutmamak gerekir ki hayatı anlamlı kılan kalbin yönelişleridir. Kalbin meyli neye, kime, nereye ise insan hayatı oraya akar. Ön teker gibi insanı sürükleyip götürür.
Herkesin yüzü var. Bu yüz aynı zamanda benliktir, niyettir, hedef belirleyicidir. Yüzün yönü de kişinin yönüdür. Yüze yön veren de, hedef gösteren de kişinin tercihidir, ilgisidir, niyetidir. Niyet de kalptedir, akıl-kalp işbirliğindedir.
Yüzün yönelişi bu nedenle aslında kalbin yönelişidir. Kalp de sürekli değişen bir merkezdir. Şu hadis kalplerin bu özelliğine vurgu yapıyor.
“Kalbin durumu bomboş arazide rüzgârların döndürdüğü kuşun tüyü hâline benzer.” (İbni Mâce, Mukaddime/10 no: 88. Ahmed b. Hanbel, 4/409)
Herkesin yüreği bir şeye, ya da birden fazla şeye meyleder. Kalbin sayısız yönelişleri arasında en güzeli, en doğrusu, en isabetli, en hak, en sahici ve –tıpkı can yeleği gibi- kurtarıcı olan da ‘Yüce Kudret’e yönelen münîb kalpler’in ve kalb-i selîm’in (temiz veya teslim olmuş kalbin) tercihidir.
Kur’an bu gerçeği şöyle açıklıyor:
“O gün (âhirette), ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selîm ile gelme (fayda verir).” (Şuarâ 26/83-89)
İslâma göre göre insanın dış görünüşü, bir anlamda ünvanı, makamı, rengi, serveti, elbileri veya eşyaları, “benim kalbim temiz” iddiaları değil; kalbinin selîm, yaptığı işlerinin hayırlı olması değerlidir.
Nakledildiğine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz, fakat sizin kalplerinize (niyetlerinize) bakar (değer verir).” Sonra göğsünü (kalbini) işaret etti.” (Müslim, Birr10/34 no: 6543)
Buna göre sağlam inançla dolu, Yaratıcıya yönelen, teslim olmuş, sapasağlam, tertemiz bir yürek kişi için CAN YELEĞİDİR (veya CAN SİMİDİDİR).
-Sonuç:
Rasûlüllah (sav) şöyle dua ederdi: “Ey kalpleri değiştiren, evirip çeviren (Allah), kalbimi dinin üzere sabit kıl.” (Tirmizî, Daʿavât/89 no: 3522, 124 no: 3587)
H. Kerim Ece —◄◄