Göç ve göçmenlik, Nevşehir’in Göre Kasabası’ndan, Göre Çayı’nın kenarında bir söğüt ağacının Misli Ovası’ndan gelen sel tarafından kökünden koparılarak sürüklenerek, kilometrelerce sürüklendikten sonra Kızılırmak kenarında Gülşehir’de toprağa yeniden tutunması, kök salması ve yeni topraklarını kalıcı bir ömür vatan eylemesidir.
Yaşamlarını acıyla yoğuran Anadolu insanı 1961 yılının başında “Göç” ile yine düştü gurbet yollarına ve yine başladı Hollanda’ya yeni bir göçün hikâyesi ve tarihi…
Göçle gelen gurbet, ayrılıklar, sevgiler, hikayeler ve ülke ve vatan özlemi. Acılarla ve yaşanan gurbet hikâyeleriyle Almanya’da, Hollanda’da ve Avusturya’da bir göçün hikayesi ve göçmenliğin silahsız, barutsuz ve savaşsız bir tarihi doğdu.
Göç ve göçmenlikle Hollanda’da geçen 60 yılda, Hollanda’da yeniden var olma yaşantımız “Beşikten mezara kadar” kök salarak; vatandaş, toplum olma bilinci ve mücadelesidir.
Göçmen olmak bazen keyfi, bazen zorunluluk ve genelde de insanların daha iyi bir yaşam ve gelecek kurmak için kendi doğdukları topraklarından kalkarak, dünyanın diğer bir ucunda; dilini ve dinini bilmediği bir ülkeye yerleşmektir. Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya, Danimarka, İsveç, Norveç, Kanada ve Avusturalya. Orada ilk anda 2 yıl, 3 yıl en fazla 5 yıl kalma umuduyla bir yaşam biçimi ve yaşam hikâyesi, serüveni… Avrupa göçmen kültürü ve edebiyatı doğum sancıları çekse de, dünya literatüründe göçmen edebiyatı yerini er geç alacaktır. Dünya, Anadolu insanına küçük iken, İstanbul uzak mı uzak ve görülmesi pek az insana nasip olan sultanlar ve saraylar şehri idi. Köy odalarının, askerlik hikâyesi ve gidip gelenlerin unutamadıkları damak tadı gibi anlatılan harikulade saraylar ve sultanlar şehri. Hiç görmediği hâlde İstanbul’u rüyasında gören ve özleyen Anadolu insanı. Bazen de yavuklusunu bir İstanbul güzeline ve İstanbul’a benzeten genç bir delikanlının aşkında ve sevgisindedir gurbet. Fotoğraflara bakalım, nasıl da giyinilip kuşanmış Sirkeci Tren Garı’nda bavulları ile bekleşen, burma bıyıklı fötr şapkalarıyla Anadolu’nun yağız delikanlıları. Sanki İtalya’dan Amerika’ya göç eden Sicilyalı İtalyan göçmenlerine benziyorlardı. O fotoğraflardaki heyecanı hissetmek ve görmek ve o buruk heyecanı yaşamak hâlen mümkün.

“Hollanda’yı vatan eyledik”
En fazla 5 yıllığına gelinen Hollanda’da 60 yılı da geride bıraktık. Var olanla memnun ve mutlu olmak, daha güzeli için çalışmak gerek. Hollanda toplumunda var olma ve toplumsal katmanlarımızla yerimizi bulmayı ve hep birlikte barış içinde toplumsal katılımı ne kadar gerçekleştirebildik?

1960 – 1980’li yıllar:
Göç ekseninde Hollanda’da çalışmanın belirli bir temeli ve hedefi vardı. Para kazanarak bir an önce gelinen topraklara geri dönmekti. Hollanda’ya para kazanmak için gelinmiş ve Hollanda’da özgür ideal yaşam gençler için hiç de uygun değildi. Çocukların eğitimi Türkiye’de olmalıydı.

Evdeki Hesap Çarşıya Uymadı…
1970 ile 1980 yılları arasında Türkiye’deki sosyo-politik, kültürel ve ekonomik gelişmeler ve çalkantılı güvensiz geçen yıllar var olan geri dönüş planlarını erteledi ve aile birleşimi ile Hollanda’ya ilk göçün toplam sayısının 35 binden 190 bine kadar ulaşmasını sağladı.

Eşit Haklar Mücadelesi…
İlk yıllarda yaşanan süreç, kazanç, eşit haklar ve Hollanda’da kalıcı olmanın gerekli olan yasal güvenceyi sağlama mücadelesi ile geçti. Eşit haklar, kaçak işçilere ikamet izni (Generaal pardon regeling 1975) verilmesi ile işçi göçü, (misafir işçiler/Gastarbeiders/Trekarbeiders van wervingslanden als Turkije) resmî olarak tamamlandı.
O dönemin güçlü temsili sivil toplum örgütleri ile birlikte yan yana mücadele veren eski Maliye Bakanı ve Başbakan Wim Kok’un, o dönemde FNV Sendikası Başkanı iken ve Hollanda Merkezi Yardım Kurumu’nun NCB (Form) müdürü ve daha sonra Hollanda Temsilciler Meclisinde temsil edilen Muhammed Rabbae’nın eşit insani yaşam şartları arayışı başladı. Çalışma, ikamet, vatandaşlık ve göçmen hakları için Faslı ve Türklerle birlikte kol kola yürüyen bir politik lobi ve karar gücü oluştu. Tabi ki Hollanda’da kalıcı olduğumuz kesinleştikten sonra, Hollanda’nın bir göç ülkesi olduğunu kabul eden yerel, bölgesel ve ülkesel politik yönetimler dönemi başladı.

Eşit Haklara Giden Yolda, Politik ve Toplumsal Önemli Kararlar…
Çifte vatandaşlık hakkı, göçmenlerin geleceğini olumlu yönde etkileyen ve uyum eşit vatandaşlığına giden yolda (Op weg naar het volwaardige burgerschap) temel taşları oluşturan en önemli karardı.
Hollanda Başbakanı Ruud Lubbers, CDA ve VVD koalisyonunun ( 1982 -1994) çifte vatandaşlık imkânı sağlayan (optie regeling 1992 – 1997) kararı ve 1986’da Hollanda’da 5 yıl sürekli ikamet edenlere, yerel yönetimlerde seçme seçilme hakkı ile başlayan politik katılım süreci kalıcılığı daha da hızlandırdı. Hollanda vatandaşlığı, çifte kimlik ve vatandaşlık var olan geçiş sürecinin ve Hollanda vatandaşlığına giden yoldaki entegrasyona, katılımımıza çok çok olumlu katkılar sağlamıştır. Zamanın Başbakanı Ruud Lubbbers hangi çağrıda bulunmuştu? “Gelin hep birlikte Hollandalı olalım, Kraliçemiz Kraliçeniz olsun” diyerek Hollanda Türk toplumunu çifte vatandaş olmaya davet ediyordu.
Bugün var olan çifte tabiiyet ve pasaport, Hollanda’da yaşayan 500 bin Türkiye insanına, iki ülkede süresiz ikamet, mal ve mülk edinme, eğitim, öğrenim görme, çalışma, ticaret imkânları ile birlikte, sonsuz eşit vatandaşlık hissetme ve seçme, seçilme imkânı sundu ve sunmakta.

Eğitim Seferberliği…
1986’dan sonra, kendileri gibi çocuklarını fabrikalarda kalifiyesiz işçi olmalarını istemeyen Türk anne ve babalarının, her şehirde kurdukları eğitim vakıfları ve çalışma grupları ile çocuklarının daha iyi bir eğitim almaları için yerel yönetimlerle ortak çözüm aradıklarını görüyoruz. Bugün Hollanda’da, Türkiye kökenli 1100 doktor ve 1200 avukat varsa; bu, anne babaların gayreti ve özel ilgileri ile gerçekleşmiştir.
Bunun yanında 2020’de, 16 bin öğrencisi, 56 İslami temel ilköğretim okulları, 2 tane Orta dereceli eğitim kurumu ve iki İslam Üniversitesi ile eğitimde kendi kurumlaşmasını gerçekleştiren bir Türk ve İslam toplumu var.

İnanç ve İbadet Özgürlüğü…
O yıllarda, halkının yüzde 80’i Hristiyan olan Hollanda’da, Katolik ile bir Protestan çiftlerin evliliklerini uygun görmeyen bir toplum vardı.
“Bir yastığa konmuş iki inanan başın arasında, şeytan uyur”, “Twee geloven op een kussen daar slaapt de duivel tussen” diyen bir inanç toplumu, farklı dinlere kucak açıyor; ibadet ve inanç kültürü çok farklı olan İslam ve Müslümanlarla tanışıyordu.
Overijssel Eyaleti Almelo şehrinde, 1972 yılında, kendi ibadethanemizi, camilerimizi ve mescidlerimizi inşa ediyorduk; şimdilerde, din ve toplumsal birliğimizin temsili olan 250 camiye, mescide, Cem evlerine ve ibadethanelere kavuşan bir Türk toplumundan bahsediyoruz.
Almelo ISN Yunus Emre Camii inşasında Hollanda Reformcu Protestan Kilisesi’nde Papaz Efendi Piet van der Vries cemaatine “Müslümanların da ibadet etmek için Allah’ın evine ihtiyaçları vardır ve bizim de buna katkı sağlamamız iyi bir Hristiyanlık gereğidir” diyerek maddî destek sağlamıştı. Bu kabullenme, çok kültürlü ve inanç farklılıklarıyla Hollanda toplumunda birlikte, yan yana, sırt sırta ve yüz yüze yaşayan Hollanda Müslüman Türk toplumunu meydana getirdi. Her türlü inanç, kültür, politik, siyasi, etnik köken temelinde kendi örgütlenmesini gerçekleştiren 1600’e yakın yerel, bölgesel ve ülkesel vakıf ve dernekleri ile örgütlenmesini gerçekleştiren bir Türk toplumu oluştu.

Ticari ve Ekonomik Katılım…
Türk toplumu, var olan etnik ekonomik gereksinimlerinden doğan ticaret ve ekonomik faaliyetlerini üretime ve ticarete taşıyarak Hollanda ekonomisinde belirgin ekonomik, sosyal ve kapital güç olma yolunda iyi bir şekilde ilerlemekte. Kurumsal, din ve inanç temelinde eşit şartlarda olmayan bir ticari doğal yasaları, arz ve talep mekanizması Hollandalı Türk Müslüman toplumunun refahtan ve millî gelirden payını belirleyecektir. Bugün 15 milyarlık ticari hacmi ve binlerce serbest meslek erbabı ile Hollanda ticaret ve ekonomisinin vazgeçilmez ortak ve küçük ölçekli ortakları oldular. Türkçe ve Türkiye ile yapılan ziyaretler, ticaret ise Türk esnafına ve iş adamına ekstra kazanç ve ticaret büyüme potansiyeli sunmaktadır.

Toplumsal Hayata Katılım Gerçekleşiyor
Politikada katılım: Var olan politik gelişmeler, politik yaşam ve ortak akılla birlikte Hollanda’yı yönetmeye başlayan bir Türk toplumu var. Gelinen süreçte bazı politik sancılar yaşansa da, gelinen noktada temsili katılımın her düzeyde mutlaka gerçekleşmesi gerekir. Unutmamak gerekir ki, Hollanda toplumunun, çok kültürlü, inançlı, seçenekli ve özgür iradeye dayalı yaşam biçimini politik seçeneklerde görmek mümkündür. Hollanda’yı yönetmek isteyen, daimi encümen azası, devlet bakanlığı, bakanlık ve belediye başkanlığı gibi görevlere talip olan Türkler ve göçmenler arasında gözle görülür bir artışın olduğunu gözlemekteyiz.

Devlet Kurumları Türk Göçmenine Muhtaç…
Eğitimli binlerce gencimiz, Hollanda devletinin özel ve tüzel kurumlarında görev yapmakta ve Hollanda toplumunun en sadık ve güvenilir vatandaşı olmakta hızlı adımlarla ilerliyorlar. Bu, Hollanda’da yaşayan Türk gençlerine gelecek güvencesinde yeni yeni iş, istihdam, kazanç ve gelir umutları sunuyor.
Türk Çalışanı Olmadan Sağlık Hizmetleri Görülmüyor…
Hollanda’da sağlık kurumlarında kalifiyeli hizmet açık, 68 bini aşmış durumda. Gerekli olan eleman gereksinimini, bugün binlerce göçmenin çeşitli Özel İstihdam Büroları’ndan serbest meslek sahibi, uzman sağlık görevlisi ve hasta bakıcı olarak hizmet vermelerini sağlamakta. 2023 yılında € 113 milyar avro olan sağlık bütçesinden (Zorg budget) pay alma imkânına kavuşan Faslı ve Türk gençlerini bol kazançlı yıllar bekliyor sağlıkta.
Göçmen gençler olmadan sağlık hizmetleri verilemiyor. Sağlık sektöründe çalışma aynı zamanda bir zorunluluk ve yaşanan sıkıntı ise yetersiz eleman yokluğundan kaynaklanmakta. Var olan arz ve talep, iş ve işçi pazarında gelişmeleri belirlerken, Türk gençlerinin sağlık hizmetlerinde görev almaları, entegrasyonda kabulü ve Hollanda toplumunda yer alacakları anlamında olumlu birgelişme.

Hollanda Toplumunda “Efendi Türkler”
60 yıllık Hollanda hayatımızda yasalara ve kurallara uygun bir şekilde yaşayan büyük bir çoğunluğun olduğunu görmekteyiz. Var olan toplumsal katmanlarda az da olsa, belirli illegal kazanç yollarına ilgi duyan bir azınlık var. Ancak genelimiz uyumlu Hollanda–Türk vatandaşlarıyız. Evet Almelo’daki Musevi esnafın bizlere “Efendi” diye hitabı gibi bizler “Hollanda toplumunun efendi Türk – Hollanda’lı vatandaşlarıyız”.
Bunu en güzel örneği nedir dersek?
Hollanda’da işlenen suç ve cürümlere karşı idam cezası bulunmamakta. Hollanda’da en ağır ceza ise; ömür boyu hapis cezasıdır. (Levenslang gevangenisstraf) 60 yılda Ömür boyu hapis cezası alan Türk sayısı toplam 6.
Her 10 yılda bir ömür boyu hapis cezası. Tabi ki gönül “hiç olmasın” der ama, toplam ceza sayısı, ile ne kadar kanun ve kurallara saygılı “Efendi Türk – Müslüman toplumu” olduğumuzu söyleyebiliriz.

Büyüklerimize Karşı Ödenmeyecek Hakkı ve Vefa Borcumuz…
Yaşlanan bir toplum ve yaşlılığın yanında getirdiği sağlık sorunları ile boğuşan bir ilk nesil Hollanda–Türk yaşlılarımız var. Onlara vefa borcumuz var. Onlara ilgi yetersiz, onlar olmadan ben, sen, onlar ve bizler bugünkü sahip olduklarımıza sahip olamazdık.
Bizim bir ikinci vatanımız Türkiye var!
Yıllar önce Sosyal Akademi’de misafir doçent olan Yahudi Haham Rabbe’nin söylediği şu söz hâlâ kulaklarımda: “Avrupa’da ırkçılık II. Dünya Savaşı’nda gibi hortlarsa, bavulumu alır vatanıma giderim”
Dedesi bile, İsrail’de doğmamış bir Yahudi İsrail’i vatanı olarak kabul eyliyordu. Bizim, biz göçmenlerin en büyük değer ve zenginliğimizden birisi de Anadolu topraklarıdır; ana vatanımız Türkiye’mizdir.
Mutlu ve barış dolu bir gelecek, bir ülke ve bir dünya meydana getirmek için daha çok çalışmalıyız. Ancak o zaman mutlu bir yaşamı, adil bir dünyayı hak edeceğimize inanıyorum. Mutlu günleri görme umuduyla.
“Hak edilmeden kazanıldığı sanılan değerler, bir anlık güzel rüyaya benzer” Hoş cakalın

Nejat Sucu —◄◄