Alman kamuoyuna 2024’ün ilk günlerinde kurulduğunu duyuran ve hemen ardından Alman medyasının salvolarına maruz kalan DAVA hareketinin, Almanya’nın geleceğinde de önemli bir boşluğu dolduracağına dikkat çekildi. DAVA ittifakının başkanı Teyfik Özcan, Alman medyasından ve siyaset sınıfından gelen “Erdoğan Partisi” veya “AKP’nin Almanya şubesi” oldukları yolundaki suçlamalara şiddetle karşı çıkarken, toplumdaki bölünmeyle mücadele edeceklerini, Alman toplumu ile göç kökenli topluluklar arasında bir “entegrasyon köprüsü” olmayı amaçladıklarını belirtti.
Teyfik Özcan, öncülerinden olduğu DAVA hareketi ve bu siyasi girişimin Almanya’daki hedefleriyle ilgili sorularımızı yanıtladı.
– Alman medyasından ve siyaset sınıfından yoğun bir tepki aldınız kuruluş bildirgenizin hemen ardından. DAVA sadece Almanya’daki Türklerin sorunlarını dile getirmek için mi kuruldu? Bu yoldaki “bölücü” suçlamalarını nasıl karşılıyorsunuz?
TEYFİK ÖZCAN – Biz, tüm toplumun sorunlarıyla ilgileniyoruz ve çözüm önerilerimizi iletiyoruz. Partiler üstü, dinler üstü bir kuruluşuz. Ankara’ya, buradaki sorunlarla ilgili daha önce yaptığımız araştırmaları kitapçıklar halinde sunmuştuk. European Tulpis Club e.V. adına gittiğimiz Ankara’da ilgiyle karşılandığımızı gördüm. Almanya’da yaşayan Türkler ve sorunlarına çözüm önerileri için düzenli çalıştaylar da düzenliyoruz. Bunlar DAVA öncesi ilişkilerimiz.
– Epey bir sorun var, biliyoruz. Özellikle ayrıntı gibi görünen alanlarda…
TEYFİK ÖZCAN – Evet. Hemen bir örnek vereyim. Mesela “Bakım Parası” (Pflegegeld) böyle bir alan. Almanya’da aldığımız ücretten bakım için kesilen bir parça var. Ama biz bundan Türkiye’de faydalanamıyoruz. Buna Türkiye ve Almanya’nın devlet düzeyinde bir çözüm bulması gerekiyor. AB ülkesinde olsak faydalanırız, ama Türkiye’de bundan faydalanamıyoruz.
Oysa Almanya’da yaşlı kuşaktan çok Türk var, Türkiye’ye dönecekler, ama orada yıllarca ödeme yaptıkları bu fondan faydalanmaları mümkün olmuyor. 30-40 yıl para yatır, sonra para falan alama. Para alabilmek için İspanya veya Yunanistan’a falan gideceksin. AB üyesi ülkelerde oluyor, ama Türkiye’de olmuyor, Bakım Parası’ndan Türkiye’de faydalanamıyoruz.
Oysa bu, Türkiye için büyük bir pazar anlamına geliyor. Anne ve babalarımız, ilk nesiller, bu bakım parası sorunu çözülse, orada bu parayla bakım görebilecek. Türklere yönelik bir pazar yaratılabilir. Bu, ilk etapta. İkinci etapta, bu, tıbbi yatırımlar eşliğinde Almanlara yönelik de yapılır. Buradaki birkaç bin avroyla belki pek bir bakım sağlayamazsınız, ama o parayla Türkiye’de güzel yaşayabilirsiniz.
HAKLARIMIZ VE DÜZENLİ ÇALIŞMALAR
Biliyorsunuz, Almanların emekli maaşları düşük. İşte Türkiye bu Almanlara da doktoruyla vs. imkânlar sunsa, onları kendisine çekebilir. Sadece o da değil. Onların çocukları ziyarete gelebilir, mal-mülk alırlar belki, belki tatil de yaparlar… Milyarlık bir pazar bu. Bunu Türkiye bilmiyor. Oysa buradaki Bakım Parası’ndan Türkiye’de de faydalanılması mümkün. İşte bunu “European Tulips Club e.V.” bünyesinde araştırdık, kitapçık halinde yayınladık. Ankara bize çok ilgi gösterdi. Merkez Bankası ile toplandık mesela… Ak Parti ile, CHP ile, İyi Parti ile görüştük. Çok ilgi gösterdiler.
Ancak biz bunu European Tulips Club e.V. ile yaptık, DAVA ile ilgisi yoktu. Tulips Club bünyesinde aylık düzenli çalıştaylar düzenliyoruz. Yayınlarımız da var. Kadromuz güçlü. Ankara’da bizimle daha yakın görüşmek istediler. Fatih Belediyesi ile de güzel bir çalıştayımız oldu. Bunlar DAVA ile doğrudan ilgili değil.
Depremden sonra ters giden işleri kağıda dökelim, analiz yapalım, çözüm önerilerinde bulunalım dedik. Biri şuydu mesela: Depremde çok sayıda para kasası çıktı. Kime ait olduğu bilinmeyen kasalar. Bundan sonra para kasası olan kişileri mesul tutulacak, kasanın dışına kimlikle ilgili bir şeyler yazılacak. Doğal afet olduğunda, deprem altında kalma durumnda, bu kasalar bulunduğunda, bunların kime ait olduğu kolayca belirlenir.
Şunu da söyleyeyim: Bizim Avrupa’daki gençlerimizi itfaiye, THW (Technisches Hilfswerk) gibi kurumlara üye yapmak gerek. Türkiye’de bir deprem gibi bir doğal afet olduğunda bizim buna hazır olmamız lazım. Türkiye hazırlıklı değil. Biz de burada hazırlıklı değiliz. Türkiye’de de birçok şeyi değiştirmek gerekiyor. Doktorlar, psikologlar, enkaz kaldırma işlemlerinde çalışabilecekler, itfaiye, THW’deki insanlarımızın müsaadesi alınmalı. Deprem olduğunda buradaki bu insanlarımızın 24 saat içinde Türkiye’ye gitmeleri gerekiyor. Bunların yapılması lazım.
– Bunlar sizlerin Türkiye duylarlılığına birer örnek. Fakat biz, Alman kamuoyunun sizi algılama biçimine gelelim. Siz DAVA’nın kurulduğunu ilan eder etmez epey bir üzerinize geldiler. Özellikle Alman medyasında çok olumsuz haberler yapıldı…
TEYFİK ÖZCAN – Olumsuz da olsa bizim için bir reklam oldu onlar…
– Sorumuz şu: Almanlar size “Hadi partileşin, karşımıza öyle çıkın!” demedi herhalde. Böyle bir yaklaşım içinde olunmadığı son haftalardaki sizinle ilgili demeçlerden ve yorumlardan anlaşılıyor hemen. Bir talep yok yani. Peki, 6 milyona yaklaşan nüfusuyla Müslüman toplumdan böyle bir “Partileşin!” talebi geldi mi size?
TEYFİK ÖZCAN – Ben 30 yıl SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) üyesiydim. 1993’te girdim, çünkü SPD yabancıların avukatı olan bir partiydi. Yeşiller de öyle, ama tabii Yeşillerin görüşü bizim görüşümüz değildi. Sol Parti ise ondan daha kötü. Bizim için en iyi parti SPD’ydi. Hem barış için çalışan hem de burada göçmenleri, azınlıkları temsil eden bir parti. SPD, son 30 yılda gittikçe bizden koptu. Sadece göçmenlerden değil, kendi seçmenlerinden de uzaklaştı. Yüzde 40’lara varan oy oranlarından bugün yüzde 14-15’lere düştü. Doğu Almanya’da yerel seçimler var sonbaharda mesela, oralarda yüzde 5’i geçemeyecek durumlara düştü.
“TÜRK TOPLUMUNA YABANCI ŞEYLER”
Neden kendi suçumuz? Şöyle: Agenda 2010 ile Gerhard Schröder, zamanında Almanya için güzel bir çalışma yaptı belki, ama kendi seçmenine karşı politika yaparsan seçmenini de kaybedersin. Bu olmaz. Yaparsan partiyi parçalarsın. Parçaladı ve Sol Parti büyüdü. Sonra Thilo Sarrazin konusu patlak verdi. Ardından 2 Haziran 2016’da, Federal Meclis’ten sözde Ermeni soykırımını geçirdiler. O zaman parti başkanına mektup yazdım. Dedim ki, “Biz bu karardan sonra tek bir oy fazla alamayacağız, ama binlerce vefalı seçmenimizi kaybedeceğiz.” Sonra Can Dündar’a ödül vermeler… Bunların hepsi bizim Türk toplumunun içinde negatif bir etki yarattı. HDP’yi de burada ağırladılar falan… Bunlar Türk toplumuna yabancı şeyler…
– Şu noktaya geldik galiba: Alman toplumu size “Karşımıza bir parti olarak çıkın!” çağrısında bulunmadı. Tamam. Peki, Türkiye kökenli toplumda siz güçlü bir talep, bir partileşme talebi mi gözlediniz? Var mı öyle bir talep hâlâ?
TEYFİK ÖZCAN – Var tabii. Senelerdir var. Ben burada doğdum, büyüdüm. Aslen Gaziantepliyiz, ama Langen benim memleket. Üç şirketim var. Neyse, bana her seçim döneminde sorarlardı insanlarımız, “Hangi partiyi seçelim?” diye. Bu son seçimde “SPD’yi seçin,” diyemedim artık. Özellikle Ermeni Soykırımı Kararı Meclis’ten geçti, benim artık gönlüm razı gelmedi burada…
Bizim bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Biz, Türk toplumu olarak ekonomide, sporda, bilimde, sanatta, her dalda çok mühim pozisyonlardayız, en kilit noktalardayız. Ama bize karşı ırkçılık devam ediyor. Türkçe, örneğin. Hessen eyaletinde Türkçeyi yine yabancı dil olarak okullarda programa almadılar. Bu eyalette SPD yine hükümete girdi, ama bizi sattılar, açık söyleyeyim. CDU ile koalisyon yaptı Hessen eyaletinde, koalisyon anlaşmasına bakın, Türkçenin müfredata alınması yine yok programda. SPD eyalet milletvekili Turgut Yüksel’in gerçi biliyoruz uzun süredir uğraştığını bu konuda, ama yok, SPD almadı bu konuyu yine koalisyon protokolüne.
– Türk toplumundan gelen talep çok mu yoğun?
TEYFİK ÖZCAN – Tabii… Sadece Türkler değil, Pakistanlılar, Afganlar, İranlılar vs… Ben sadece Türklerden söz etmiyorum zaten. DAVA Partisi de zaten “Türk partisi” değil, etnik ve dini azınlıkların partisi. Ben hep bunun üzerine basa basa söylüyorum: DAVA sadoece Türk partisi değil. Biz sadece İslam partisi de değiliz. Dinlerin temel değerlerine saygılıyız.
– Almanya’da son istatistiklere göre 6 milyon civarında Müslüman yaşıyor. Bir süre sonra sizin durumunuzda olanlar “Biz buranın yerleşik halkıyız, Berlin bize azınlık statüsü tanımak zorunda,” diyebilirler. Alman devleti bu talebe hazırlanmak zorunda, öyle görünüyor. Siz DAVA hareketi olarak toplumca yaşadığınız haksızlıkları gerekçe gösteriyorsunuz…
TEYFİK ÖZCAN – Irkçılık, İslam düşmanlığı, diğer partilerin bu haksızlıklarla ilgilenmemesi, medyanın bizi ağır biçimde kötülemesi… Ben TRT için de yazdım bunları yıllarca. İslam’a karşı ve biz de çoğunlukta olduğumuzdan dolayı, Türklere karşı bir hava var… Hanau katliamından sonraki protesto ve gösterileri biz bir ekip olarak düzenlemiştik. Toplantıda moderasyonu ben yapmıştım, ama Hanau Belediye Başkanı o toplantıya gelmek istemedi.
– Neden gelmek istemedi?
TEYFİK ÖZCAN – Çünkü bizim sloganda “antimuslimischer Rassismus” (Müslüman karşıtı ırkçılık) ifadesi yer alıyordu. Bu “antimuslimisch” kelimesinden dolayı gelmek istemedi. Cuma akşam 15.30-16.00 gibi kendisiyle görüştüm, bu eylemden iki gün önce, “Gelmezsen sen kaybedersin, konuşma yapmazsan bu senin sorunun,” dedim. Sonra geldi, ama saygı yürüyüşüne bizimle birlikte katılmadı. Ayrı yürüdü. Ama platformda, arkada bizim bir panomuz vardı, onda “antimuslimischer Rasismus” yer alıyordu. Yani kaçamadı o slogandan…
“MÜSLÜMAN KARŞITI IRKÇILIK” GÜNDEMDE
– Bu “antimuslimischer Rassismus” ifadesi yerleşik Alman partilerini çok mu rahatsız ediyor? Neden? Sizin izlenimleriniz neler?
TEYFİK ÖZCAN – Kesinlikle rahatsız oluyorlar. Çünkü biz Almanların temel sorunlarını karıştırıyoruz. Şöyle karıştırıyoruz: Dikkat ederseniz, Almanlar İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gittikçe dinlerinden uzaklaştılar. Kiliselerde, geçmişte çocuklara karşı falan çok kötü şeyler oldu, istismarlar falan… Şu anda anaokullarında odalar hazırlıyorlar, çocuklar burada cinsel tecrübe kazansın diye… İlkokullarda da… Bunun Hıristiyanlık ile ne alakası var? Çocuklara yönelik bu tür uygulamaları, seçimlerde konu edeceğiz. Biz şu anda Hıristiyanların yerine geçiyoruz. Yahudiler için de öyle. Biz “İbrahimî dinlerin” yerine geçiyoruz. Alman medyasında tartışıyorlar: Almanlar dinden uzaklaştı, onların yerine Türkler ortaya geliyor. İstemiyorlar bunu. Bir de Osmanlı ile alakalı geçmişten gelen bir korku var. Avusturya’da bunu hemen yaşarsınız. Viyana kuşatmasından bu yana kaç yüzyıl geçmiş hâlâ o korku içlerinde.
Yabancı bir kültüre sahip olduğumuzdan, değişik bir kültürden geldiğimizden dolayı işlerine gelmiyor bu talepler. Şu anda başörtüsüyle ilgili büyük bir sorunları var. Eskiden niye yoktu bu? Çünkü eskiden başörtülüler tuvalet temizliyordu, tuvalet temizleyebilir… Ama şimdi bir başörtülü benim çocuklarıma öğretmenlik yapamaz, diye düşünüyorlar, avukatlık yapamaz, başka yüksek bir pozisyonda yapamaz… Sıkıntı orada…
– Alman yerleşik partilerinin bu ülkede Müslümanlara kötü davranıldığını söyleyince tepki gösterdiklerini gördüğünüz, buradan yürümeye ve bazı değerlere sahip çıkmaya karar verdiğiniz anlaşılıyor. Alman partilerinin vazgeçtikleri ailevi, kültürel, dinsel değerleri Müslüman toplumu içinden çıkarak sahiplendiğinizi ilan ettiğinizde neler oldu?
TEYFİK ÖZCAN – Zaten bunlar bizim değerlerimiz, Hıristiyanları uzaklaştırdılar dinlerinden, bizim dinsel değerlerimize bağlı olmamız işlerine gelmiyor.
– DAVA hareketi birdenbire bir olay halini aldı şubat ayında özellikle. Şimdilerde biraz yatıştı ortalık. Bir medya ve siyaset hadisesine dönüştürüldü… Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Nedir, ne oldu?
TEYFİK ÖZCAN – Biz 7 Ocak 2024’te ittifakı, “Allianz”ı yani, kurduğumuzu ilan ettik. Bu arada Avrupa Parlmamentosu seçimlerine katılmak için gerekli 4 bin imzanın iki katından fazlasını da kısa süre içinde bulduk. Avrupa Parlamentosu seçimi için 14 adayımızı belirledik, hedeflerimizi duyurduk. Bir basın açıklaması yaptık. Birkaç gün sonra Bild gazetesinden bize 5-6 tane soru geldi. Ak Parti, İslamiyet, İsrail konularında ne düşündüğümüzü soruyorlardı. Onlara genel bir cevap gönderdik, ama Facebook’ta hem onların sorularını hem de bizim cevaplarımızı yayınladık. Die Welt gazetesi bunu cumartesi günü “Erdoğan’ın partisi” başlığıyla yayınladı. Pazar günü de Alman medyasında bütün gün bu konu işlendi. Hakkımızda kötü şeyler yazdılar, “Erdoğan bunu kurdu,” falan diye. Bizim aşırı bir İslam partisi olduğumuzu, antidemokratik bir parti olduğumuzu, antisemitik bir parti olduğumuzu vs. ileri sürdüler. Bir kötüleme kampanyası başladı. Fakat 50-60 söyleşi yaptık bu arada…
– Söyleşilerde siz ittifakın, birliğin (Allianz) sözcüsü olarak yanıtlar verdiniz… Başkanlık rolünü üstlendiniz yani…
TEYFİK ÖZCAN – Evet. Neyse, bu kötüleme kampanyası bizim reklamımızı yapmış oldu. Bir hafta içinde Almanya’da neredeyse bizi tanımayan kalmadı. Avrupa Parlamentosu için 14 adayımızın ilk üçünü açıkladık. Bir karalama kampanyası başlayınca aday ilan tarihimizi ileri çektik. Önce buranın Yüksek Seçim Kurulu’ndan (Bundeswahlleiter) müsaadeyi alalım, sonra nisan ayında toplantılar düzenleyerek bütün adaylarımızı açıklayacağız…
MÜSLÜMANLAR BU TOPLUMDA EZİLİYOR
– Geleneksel aile değerlerine sahip çıktığınızı ısrarla vurguluyorsunuz. Buradaki çoğunluk toplumunun da sahip çıkacağı değerler olduğunu belirtiyorsunuz…
TEYFİK ÖZCAN – İlgi geliyor zaten şu anda Almanlardan da…
– Size AfD suçlaması da yapılabilir…
TEYFİK ÖZCAN – Dediler zaten, “Migranten-AfD” (Göçmen AfD’si) dediler bize.
– İslam, bu ülkede korunmaya muhtaç mı gerçekten?
TEYFİK ÖZCAN – Medyanın saldırılarına, camilerimize yapılan saldırılara bakarsanız, çok. Yani Müslümanlar bu toplumda eziliyorlar. Ama İslam bu toplumun bir parçası. Ben Alman gazetecilere falan soruyorum, “Sizin DİTİB ile ne alıp veremediğiniz var?” diye. O zaman, “DİTİB imamları bundan 8 sene önce ispiyonculuk yaptı,” falan diyorlar. Oysa aradan 8 sene geçmiş. O zamandan beri buraya yeni binlerce imam geldi, gitti. Bir sorun yaşadık mı? Yaşamadık. Bir sorun yaşamadık. Siz hâlâ üzerine basa basa DİTİB’i kötülüyorsunuz. Bunun olmaması gerekir. Böyle söylüyorum. Önümüzdeki dönemde zaten biz de DİTİB’i masaya yatıracağız.
– Nasıl olacak bu?
TEYFİK ÖZCAN – İslam dininin bu Almanya’da Hıristiyan dini gibi kabul görmesi gerekiyor. DİTİB tüzel kişi olarak kiliselerle aynı seviyede olacak. Bunu ben 30 sene önce söyledim siyasette. 30 sene siyaset uyudu, bir şey yapmadı. Bunu biz 30 sene önce yapmış olsaydık, DİTİB maddi açıdan şu anda Türkiye’den bağımsız olurdu.
– “Sünni Müslümanlık da bu ülkedeki kiliseler gibi vergi haklarından yararlanacak, bunun için çalışacağız,” diyorsunuz…
TEYFİK ÖZCAN – Kesinlikle. Gelirleri giderleri tamamen ortaya çıkar. Maddi bağlantın olmaz, ama tabii dini bağlantın olacak…
– Peki Berlin bu talebe nasıl karşılık verecek sizce?
TEYFİK ÖZCAN – Şu anda siyaset bunu kötü niyetle kullanıyor. İşlerine geldiğinde DİTİB camilerine gidip iftar açıyorlar, işlerine gelmediğinde de DİTİB’in başına vuruyorlar. “Sen Türkiye’nin uzantısısın,” diye vuruyorlar. Bunu bitireceğiz biz.
– Nasıl bitireceksiniz?
TEYFİK ÖZCAN – Çözüm odaklı çalışmamız lazım. Kötü niyetle davranıyorlar. İşlerine gelirse iyi, gelmezse kötü. Ben Almanlara “DİTİB ist nicht euer Prügelknabe” (DİTİB sizin şamar oğlanınız değil) diyorum.
– Ciddi bir meseleyle karşı karşıya geliyoruz. Biraz uzunca bir giriş yapacağım, yeni soru için. Şöyle: Bu ülkede yaşayan ve Müslümanların yarısı olarak niteleyebileceğimiz bir kesimin “Bu tür din veya Müslümanlık üzerinden bir politika yapılması yanlıştır,” diye düşündüğü söylenmelidir. Ancak siz, “Hayır, biz bu ülkede Müslümanların varlığı nedeniyle ortaya çıkan problemleri masaya yatıracağız,” görüşündesiniz. Türkçe gibi, bu ülkede en yaygın ikinci bir dilin okullarda, ilk ve orta dereceli okullarda müfredata girmemesi, sizin tepkiyle karşıladığınız bir başka sorun. Oraya geliyoruz: Bu, bir azınlık hakları siyasetini, milyonlarla ifade edilen bir topluluğun azınlık olarak kabul edilmesi talebini de içeriyor. Müslümanlar ve diğer göç arka planına sahip insanlar, Almanya’daki nüfusun yüzde 26’sından fazlasını oluşturuyor resmi istatistiklere göre… Her dört kişiden biri, anlamına geliyor bu.
Fakat azınlık talebi Almanya’nın yerleşik düzenini altüst edecektir. Alman siyaset sınıfı, Berlin yönetimi, bunu büyük bir tepkiyle karşılayabilir. Belki biraz da bu nedenle size daha ilk adımlarınızda medya ve siyasetten sert tepkiler geldi. Alman siyasi çevrelerine bir anda birileri, yani siz, “Almanya’da bir azınlık sorunu var,” demiş oluyorsunuz. Bu büyük bir sıkışma doğurmayacak mı? Bir sorun olmayacak mı? Daha önemlisi, siz böyle bir yükün altına girebilecek durumda mısınız? Tepkilerle karşılaşacağınız kesin… Üzerinize geleceklerdir…
TEYFİK ÖZCAN – Zaten üzerimize geliyorlar. Banka hesabı açamıyoruz, medyadaki kötülemeler, karalamalar sürüyor. Bizi bir çekmeceye sokmaya çalışıyorlar. Irkçı, antidemokratik, antisemitik olduğumuzu iddia ediyorlar. Bunlara ben karşı çıkıyorum. Biz kesinlikle antisemitik değiliz. Yahudiler bizim kardeşlerimiz. Hepimiz “İbrahimî dinlerden” geliyoruz. İsrail’in izlediği siyasete karşıyız, o başka konu, ama antisemitik falan değiliz. Geçmişime baksalar görürler aslında.
“BİZ BARIŞ İSTİYORUZ”
– Ukrayna ve savaş konusunda neler diyorsunuz?
TEYFİK ÖZCAN – Biz sivil halkın, insanların zulüm görmemesini istiloruz. Bu savaşlarda ister Ukrayna’da ister Filistin’de en büyük zulmü görenler sivil halktan. Biz bunu istemiyoruz. Ancak İsrail ve Ukrayna konularında yine de şimdilik daha ayrıntılı bir açıklama yapmak istemiyorum. Yanlış anlaşılabilir çünkü. Bu konulardaki basın açıklamalarımızı takip edebilirsiniz. Fakat bu savaşı vaktiyle isteselerdi durdurabilirlerdi, istemediler. Bu duruma geldi. Burada halk eziliyor, ister Ukraynalı, ister Rus, fark etmez. Bunu en kısa zamanda durdurmamız gerekiyor. Biz barış istiyoruz.
– Eğitimle ilgili önemli talepleriniz olduğunu belirtiyorsunuz…
TEYFİK ÖZCAN – Almanya için eğitim çok önemli ve Almanya eğitime çok önem veren, önem vermek zorunda olan bir ülke. İhracatta dünya şampiyonuydu, şu anda dünyanın üçüncü büyük ekonomisine sahip. Temeli de eğitim, know-how ve ucuz enerji. Ucuz enerjiyi şu anda kaybettik. Neden? Bir kere, atom santrallarını iptal ettik. DAVA partisi olarak, atom santrallarının kurulmasını istiyoruz. Bize ucuz enerji gerekiyor. Çünkü Çin’le, Hindistan’la rekabet ediyoruz. Bize ucuz enerji gerekiyor, çünkü üreten bir ülkeyiz ve bu, devam edecek.
Şu anda biz ne yapıyoruz? Ucuz doğalgazı Rusya’dan almıyoruz, kirli gazı ABD’den alıyoruz ve gidip hep kınadığımız ülkelerden, Arap ülkelerinden alıyoruz. Veya Hindistan’dan Rus gazını daha pahalıya alıyoruz. Böyle saçmalıklar da var.
Almanya enerjinin Avrupa’da en pahalı olduğu ülkelerden biri. Çok enerji tüketen şirketler teker teker Almanya’yı terk edecek böyle giderse. Lufthansa düşünüyor mesela. Siyasetin en büyük hatalarından biri de bu.
– Ya eğitimde?
TEYFİK ÖZCAN – Gelelim eğitime. Ben Langen’da liseden mezun olurken buradaki 1300-1400 öğrenci içinde 10 tane bile Türk öğrenci yoktu. Şimdi her sınıfta var. Almanya’da her yıl 50-60 bin öğrenci okulu yarıda terk ediyor, diploma almadan bırakıyor okulu. Çoğunluğu da yabancı öğrenciler.
PISA Raporu’ndan sonra herkes şaşırıyor, “Neden bu kadar kötüyüz?” diye. Sen 5 yaşındaki çocukları eğitmezsen anaokulunda, ilkokulda… Anadili Almanca olmayan çocuklar bocalıyor. Çünkü Almancaları iyi değil. Bir de eğer ters öğretmenlere rastlarlarsa, ırkçılıkla filan da karşılaşıyorlar, bu çocuklardan verim alamıyoruz. Büyük kayıp. İnsan sermayesi, işveren gözüyle de bakarsan, kayboluyor. Bu, Almanya için iyi bir şey değil. Değiştirmemiz lazım. Değiştirebiliriz. Ama siyaset bunu istemiyor. Açıkça söylüyorum: Siyaset bunu değiştirmek istemiyor.
“ÇÜNKÜ O ÇOCUKLAR YABANCI”
– Nasıl giderilebilir bu alandaki eksiklikler ve siyaset buradaki değişiklikleri sizce neden istemiyor?
TEYFİK ÖZCAN – Çünkü o çocuklar, yabancı çocuklar. Bazı öğretmenler “Bizim işçiye de ihtiyacımız var,” diyor, biliyoruz. Oraya gidiyoruz. Bunu nasıl değiştirebiliriz? Programımıza da alacağız. Burada 5 yaşına gelen her çocuk ilkokul öncesi bir eğitimden geçecek. Bunu mecburi yapacağız, anne-baba yükümlü olacak. Yani 5 yaşındaki çocuklar ilkokul öncesinde bu tür okullara gitmek zorunda olmalı. Bunu istiyoruz.
Bir de dil meselesi var. Uzmanlar da belirtiyor. Bir dili iyi öğrenmen için anadilini iyi bilmen lazım. Bizim çocukların hangisi anadilini iyi konuşuyor? Biz Türkçeyi yabancı dil olarak bundan dolayı istiyoruz. Ama Türkçeyi 6’ncı veya 7’nci sınıfta istemiyoruz, 1’inci sınıftan itibaren istiyoruz.
Bu, Almanya’nın geleceği için büyük bir şans. Ama ırkçılıktan dolayı istemiyorlar. Bütün yabancılar için konuşuyoruz, onlar içindir bu talebimiz. Yani biz Ukraynalı, Polonyalı siyasetçi arayışı içindeyiz.
– Partileşme sürecindesiniz. Bu ülkede bir şeyleri değiştirmek için parti olmanız şart değil mi?
TEYFİK ÖZCAN – Şart değil… Her bölgede, her yerellikte, bizim burada yaptığımız gibi ittifak (Allianz) kurabilirsin. Ama o, bizi zorlar. Partileşmek lazım, doğru. Bu yaşadığımız Rhein-Main bölgesinde her iki kişiden biri yabancı kökenli. Yüzde 60-70 yabancı kökenliler oranına sahip şehirler var burada. Belediye seçimlerine katılım çok ama çok düşük. Offenbach’ta mesela son belediye başkanlığı seçimlerine katılım oranı yüzde 26 falan oldu. Baktığımızda, insanların yüzde 60-70’i seçime katılmıyor, sandığa gitmiyor. Neden? Çünkü seçecek parti bulamıyor.
Biz bu bölgede her yerleşim biriminde belediye başkanı çıkarabilecek pozisyondayız şu an. Ama ilk hedefimiz Avrupa Parlamentosu seçimi, 9 Haziran’da… Ona odaklandık. Birinci adayımız UID’den ikinci adayımız DİTİB’den ve üçüncü adayımız da Milli Görüş’ten. Fatih Zingal, Ali İhsan Ünlü ve Mustafa Yoldaş…
“ERDOĞAN PARTİSİ” SUÇLAMALARI
– DAVA’ya “Erdoğan Partisi” suçlamaları yoğunlaşacaktır…
TEYFİK ÖZCAN – Ama aramızda Türk olmayanlar ve Türkiye siyasetine daha değişik bakan insanlar da var. Sol görüşlüler de var. Ayrıca aramıza Rus, Polonyalı ve başka uluslardan insanları da alacağız…
– Peki, “Erdoğan Partisi” suçlamalarını reddettiniz mi?
TEYFİK ÖZCAN – Reddettik bu suçlamaları. Ben kaç kere açıkladım… Bayern’de içişleri bakanı “Bu partiyi kapatalım,” bile dedi. Yahu, daha durun, kaç kişiyiz şurada, neyi kapatıyorsunuz? Biz korkmuyoruz. Olumsuz da olsa, reklamımızı yaptılar sonuçta…
– Fakat AKP hükümetinin, sizin Almanya’daki bu çıkışınızı destekleyeceği açık. Onlar için olumlu bir girişim…
TEYFİK ÖZCAN – Türkiye veya başka bir ülke olsun, onların düşünceleri bizi alakadar etmiyor. 62 yıl sonra buradaki sorunlarımızı kendimiz çözmek zorundayız. Dış ülkelerden emir niye alalım? Sanki biz kendimizi idare edemezmişiz gibi… Biz kendi sorunlarımızı kendimiz çözeriz. Böyle dışarıdan gelecek şeylere ihtiyacımız yok. Almanya’yı bizimle birlikte ve bizden sonra yeni bir siyasi sahne bekliyor. Almanlara da söyledim haber ve söyleşilerde. Bizim adımız DAVA olmasaydı, adaylarımız da bu isimler olmasaydı, hiçbiriniz buraya gelip görüşme talep etmezdiniz.
“TARİH YAZACAĞIZ, GÖRECEKSİNİZ”
Biz harcamalarımızı kendi cebimizden ödüyoruz. DAVA partisinin bir hesabı bile yok. Hiçbir banka bize hesap açmıyor. Buna Türk bankaları da dahil. Açmıyorlar. Hesabımız olmadığı için de gelirimiz olmuyor. Türk bankaları da gölgelerinden korkuyorlar, ayrıca BaFin’in denetimi altındalar. Fakat Almanya her şeye rağmen demokratik bir ülke. Zorlanıyoruz gerçi, bu arada medyanın yüzünü de biliyoruz.
– Almanya’daki şansınızı nasıl görüyorsunuz? Bir köprü işlevine talip olduğunuzu çok sık yinelediniz, bunun bir karşılığı olacak mı?
TEYFİK ÖZCAN – Biz her dalda varız, Almanya’nın temeli, birçok dalda biz yabancı kökenlilerin elinde, ama siyasette yokuz. Var olanlar bizi temsil etmiyor. Türklere sahip çıkmazsan, onların siyasetine, İslamiyet’e sahip çıkmazsan Almanya’da yükselirsin, hiçbir sıkıntı yok. Biz onun için sahneye çıkıyoruz.
“Siz toplumu bölüyorsunuz,” diyenler var bize. Oysa tam tersi. Burada bir toplum var, buraya adapte olamamış, kendini Almanya’ya ait hissetmiyor. Biz işte bunlara sahip çıkacağız. Onların topluma katılmasını sağlayacağız. Görevimiz bu. Onlara sahip çıkarak, siyasette onlara uzak durmayarak yapacağız bunu. Biz tarih yazacağız, göreceksiniz.
OSMAN ÇUTSAY – FRANKFURT
Yeni Posta