Rotterdam-Zuid’te 35 yıldır bölge insanına dinî, millî, sosyal, kültürel ve eğitim ağırlıklı hizmet veren Birlik Cemiyeti, geleneksel hâle getirdiği “Erbakan’ı Anma” programını de Put salonunda gerçekleştirdi.

Yoğun bir katılımla düzenlen program cemiyet yöneticilerinden Ebubekir Çiçek’in Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.

“Onsuz yetim kaldık… Sesimiz çıkmıyor ahraz olduk. Haklarımız savunulmuyor köleler hâline döndük”

Kurs eğitmenlerinden Ömer Faruk Aktalan tarafından sunulan program, Cemiyet Başkanı Oğuzhan Mücahid Kılıç’ın açış konuşmasıyla devam etti.

Erbakan Hocayı anmakla beraber anlamaya çalışmanın önemine değine Kılıç, konuşmasında özetle şunlara değindi: “Hepinizi kalbi duygularımla selamlıyor, hoş geldiniz diyorum. Bu buluşmamız hayırlara vesile olsun, Filistin’in kurtuluşuna, o mazlum coğrafyaların esenliğe, huzura, barışa kavuşmasına vesile olsun. Büyük bir dava erinin aramızdan ayrılışının, ebediyete irtihalinin 13. Yıldönümü vesilesiyle bir aradayız. “Bana, siyaseti bırak, otur Kur’an oku” diyorsunuz. Ama Kur’an okuyunca da o da bana “kalk cihad et” diyor. Peki cihad nedir? “Kur’an nizamını kurmak ve yürütmek için var gücümüzle çalışmaktır” diyen güzel bir insanı anmak ve anlamak için bir aradayız. Yaşadığımız her olaydan sonra onun yokluğunu daha çok hissediyoruz.

4 aydır Siyonist çeteler ve işbirlikçi kuklalar Gazze’ye ölüm yağdırıyorlar. Ve binlerce Filistinliyi Şehid ettiler. Ve onsuz İslam âlemi de İslam dünyası da yok sanki. Suskun. Korkak. Sekerat halinde sanki. Onsuz yetim kaldık… Sesimiz çıkmıyor ahraz olduk. Haklarımız savunulmuyor köleler hâline döndük.

O asrın müştehidi, yüzyılın mücahidi idi.

O koskoca yüreğindeki imanı, dava aşkı, zalime karşı hakkı haykırışı, küfre karşı onurlu duruşu, masumları kollayıp koruyuşu, bilge, mütevazi kişiliği ile bizim önümüze aydınlık bir yol açan Erbakan hocamızı anmak ve anlamak için bugün bir aradayız.

Peygamber efendimizin hayatını ezbere bilmemiz lazım. İşte onun hayatına baktığınızda Erbakan hocamın yaşadığı hayatın nasıl da o kutlu rehberin hayatına benzediğini göreceksiniz.

O da, Peygamber Efendimiz gibi tek başına omuzları ümmetin yükünü. Ona da saldırdılar, alay ettiler, inanmadılar. Onunla öğrendik adanmışlığı, dava aşkını, hizmet sevdasını, ümmet şuurunu, teşkilat kurmayı, insanlığı hayra çağırmayı, kötülüklere engel olmayı.

Şu içerisinde olduğumuz ve evimizde gibi hissettiğimiz camilerin kurulması için talimat veren, tavsiye eden, bu teşkilatın oluşmasında öncü rol oynayan da odur. Avrupa’da ilk kurulan teşkilat da Millî Görüş’tür. Onun bu manadaki fikirleri bizlere yol göstermeseydi, Avrupa insanı bu 60 yıllık süreçte her türlü dinî, millî, kültürel değerini kaybedip asimile olabilirdi.

Neslimiz ve nefsimiz için “Önce ahlâk ve maneviyat” diyen, bütün insanlık  için adil bir dünyanın kurulması için gayret eden, Yeniden Büyük Türkiye’nin inşası için çalışan bir insanı ne yazık ki tanıyamadık, onun o engin fikirlerini, idealini anlayamadık.

D 8′ler gibi benzersiz bir proje ile insanlığın kurtuluşunun, “Havuz Sistemi” ile Türkiye’nin dünya lideri bir ülke oluşunun zeminini hazırlayan hocamıza dünya emperyalist çeteleri ve onun işbirlikçileri müsaade etmediler.

Hocamız 10 yıl iktidarda kalsaydı, şu an şikâyet ettiğimiz, dert edindiğimiz sıkıntı ve sorunların belki de çoğunu yaşamıyor olacaktık.

Onun insan ve vatan sevgisi bir başkaydı.

En büyük siyasi rakiplerine bile nezaketle karşılık verir, nazik bir dille hitap ederdi.

Ondan asla küfür, hakaret duymadık. Oysa ona bu tür yaklaşımda bulunmalarına rağmen.

İşte öyle güzel bir insanı anacağız.

Rahmetle, sevgi, özlem ve dualarla… Ve anlayacağız, tanıyacağız…

Onunla öğrendik biz gecemizi gündüzümüze katarak insanlığa hizmet etmeyi. Onunla öğrendik biz dünyanın öbür ucundaki masum ve mazlumun halini dert etmeyi.

Onunla öğrendik, paylaşmayı, infak etmeyi.

Onunla öğrendik zalimler karşısında dik durmayı.

Zillet içinde yaşamaktansa, izzetle ölmeyi ondan öğrendik.

Kardeşlik ruhu, imanın lezzeti tadı şuuru hep onunla başladı.

“Biz Müslümanlar olarak bunları o olmadan da zaten biliyor ve yapıyorduk” diyenlere de şunu söylemeliyim: Onun siyasi hayatına başlamadan önceki Türkiye ve hatta dünya Müslümanlarının yaşayışlarına ve ülke içerisindeki pozisyonlarına bir bakın, yeter. O zaman anlarsınız ne demek istediğimi… Ve, dâhi bir insanın yaşarken kıymetini bilmediğimizi… Biz asla ona kutsiyet atfetmedik, o da zaten konuşma yaparken “burada Erbakancı varsa dışarı çıksın” diyerek davasının ne olduğunu ortaya koyardı.

“İzzet, şeref insanın en büyük sermayesi”

Günümüzü anlatan bir kıssa ile sözlerimi tamamlamak istiyorum:

Hindistan’ın İngilizler tarafından işgal edildiği yıllarda bir İngiliz subayı hiçbir neden olmaksızın halktan bir Hintliye sertçe bir tokat atar. Hintli adam hemen yüzüne bir yumruk vurur. Subayı yere serer. Bu karşılığı beklemeyen subay hem korkar ve hem de sinirlenir.

Tek başına bir şey yapamayacağını bildiğinden yardım almak için bölüğe gider. Nasıl olur da sıradan bir Hintli İngiliz Kraliyet Subayını vurmaya cesaret ederdi!

Subay Generalin yanına gidip kendisinden asker talep eder. General onu dinledikten sonra onu bir odaya götürür.

General bir kasadan 50.000 rupiye çıkarıp subaya verir: – Bu parayı bu gün sana tokat atan Hintliye ver ve ondan da özür dile!

Bunu duyan İngiliz subay sinirlenir: – Zavallı bir Hintli, İngiltere Kraliyet Subayını vurup hakaret edecek ve karşılığında ondan özür mü dileyeceğim!

General emrivaki: -Bu bir emirdir! Soru sormaksızın itaat edeceksin!

Subay çaresizce parayı alıp Hintli adama götürür ve ondan da özür diler. Hintli adam bu kadar çok para karşısında bayağı sevinir. O zamanın parasıyla yarı servet gibi bir şey. Onunla ev araba vs… alır

Bir müddet sonra bu Hintli tanınan tüccarlar arasına girer. Bir gün General tokat yiyen subayı çağırır.

– Zamanında sana tokat atan Hintliyi hatırlıyor musun?

Subay: –Unutmam mümkün mü efendim!

General: -Şimdi intikamını alma vaktidir ! Ona topluluğun içinde vur ! İnsanları hepsi görsün!

Subay itiraz ederek: –Bu Hintli kimsesiz iken onu vurmama izin vermezken şu an şehrin tanınan kişilerinden olmuşken mi vurma mı istiyorsunuz? Onu vurur vurmaz etrafındakiler bana saldırırlar efendim!

General kendinden emin bir şekilde: – Endişelenecek bir şey yok. Sana dediğimi yap. Git ona vur gel!

İngiliz Subay Hintli adamın mağazasına gider. Hintlinin adamları da orada bulunmaktadır. İngiliz subay bir şey demeksizin öyle bir vurur ki, Hintli adam yere kapaklanıp düşer.

Hintli adam hiçbir karşılık vermediği gibi düştüğü yerden de kalkmaz! İşin garip tarafı Hintli adam subayın yüzüne dahi bakmaya cesaret edemez!

Karşılık görmeyen subay hayretler içerisinde kalır. İntikam almanın verdiği sevinçle oradan ayrılıp generalin yanına gelir.

General: -Seni hem sevinçli ve hem de hayretler içerisinde görüyorum.

Subay: – Evet efendim. O Hintli İlk seferinde kimsesiz iken ona vurduğumda sessiz kalmayıp daha sert bir şekilde beni vurdu. Ama bugün mal makam sahibi iken ona vurduğumda bana bir söz dahi edemedi!

General: -İlk sefer onu vurduğunda İZZETİ NEFSİ vardı. Ve bunu en büyük sermayesi bilirdi. Onu korumak için sana karşılık verdi. Ama ikinci seferde İZZETİ NEFSİNİ PARAYA SATTI. Menfaati tehlikeye girer diye sana karşılık vermeye korktu. Onun için kendini savunamadı!

Menfaati için haksızlık karşısında susanlara ithaf olunur. Ahiret siz de susmanın bedelini ödeyeceksiniz.

Hepinize katılımınızdan dolayı şükranlarımı sunuyorum”

“İnsanlarımızı inancı, tarihi ve kültürüyle buluşturan lider: Erbakan”

Konuşmanın ardından Erbakan’ı ve mücadelesini anlatan sinevizyonun ardından günün konuşmacısı önceki bölge başkanlarından Sabahattin Uçar konuşmasını gerçekleştirdi. Bir sunum hâlinde kronoloji olarak Erbakan Hoca’nın doğumundan vefatına kadar geçen süreyi anlatan Uçar, onun mücadele dolu hayatından kesitler sundu.

Uçar özetle şunları dile getirdi: “O, arkasından kuyu kazanlar, iftira atanlar, kötü söz söyleyenler hakkında bile kin tutmayacak, aynıyla cevap verecek kadar onların seviyesine inmeyecek kadar nezaket sahibi biriydi. Onun derdi insanlığın kurtuluşu idi. Davasına Millî Görüş yani dinî görüş adını verdi. Bir milletin yeniden ayağa kalkması için inancına, tarihi ve kültürüne sahip çıkması gerekiyordu; işte hocamız bunu başardı. İnsanlarımızı tarihi, inancı ve kültürüyle buluşturdu, barıştırdı ve onları Türkiye’nin gündemine taşıdı. O cihaddan asla vazgeçmedi. Son nefesine kadar partisinin başında davasını anlattı.” Onu rahmetle, minnetle anıyoruz. Rabbim rahmetiyle muamele buyursun, mekânı cennet olsun”

Sabahattin Uçar’ın sunumun ardından Abdullah Tahroui seslendirdiği ilahî ve ezgilerle geceyi renklendirdi.

Program, hediye ve çiçek takdiminin ardından sona erdi. DM

….