“Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur.. Can da, inci mercan da…” demiş şair..

Kitap okurken denk gelmiştim bu mısralara.. Almayı bilene ders niteliğinde olan bu cümleler “bizlere ne anlatmaktaydı?” diye düşünürken bulmuştum kendimi.

İnsan bazen basit bir cümlenin içinde kaybolmak istiyor. Şaire bunu yazdıran duyguyu keşfe çıkarken bir âlemden diğer bir âleme, et parçası sanılan candan neler neler çıkıyor.

Sahi, ehil kimdi bu hayatta? Denk gelmek neydi ? Ben kimdim ya da neydim? Can neydi, inci ve mercan kimdi?

Sonra cevap gibi bir söz geçti içimden..  “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu…” Böyle demişti İngiliz yazar William Shakespeare. O bu cümleyi kurarken niyetini tam olarak bilemesek de İslam gözü ile baktığımda bu cümleye, derin manalar çıkarmaktan kendimi alamıyorum.

“İnsan olmak ya da olmamak, ehil olmak ya da olmamak, var olmak ya da olmamak, can olmak ya da olmamak” hatta en önemlisi de “yolda olmak ya da yolda olmamak…”

Sanırım bütün mesele bu. Bize verilen ömrün özeti gibi aslında. “Bir taraf olmak…”

Şu dünya da ve ahirette ne görmek istiyorsan onun ta kendisi olmak. Yoksa ziyan oluyor her şey..

Dünya da, insan da, eşyalar da..

Hepimizin zaman zaman sorgulayıp da, “Bu gidiş nereye!” diyerek iç çektiğimiz anda

belki bende biraz Cemal Safi’ce bir seslenişle seslenmek istiyorum:

 

Var mı beni içinizde tanıyan?

Yola çıkmadan, varamayan..

Kül olmadan kul olamayan benim..

İçinde koskoca bir âlemi saklayıp,

paramparça olmuş canını

yüzündeki bilmem kaç tane maskeyle örten benim..

 

Canı yandığında göz yaşı döken,

sevindiğinde yüzü gülen..

Göz yaşı dökerken yalvardığı Rabbini,

mutlu olduğunda unutan benim..

Tenine iğne batsa kanayan,

onu sarıp sarıp da yeniden kanatan..

Her türlü duyguyu

yüreğindeki derinliğe yakışacak şekilde yaşayan benim..

 

Kimi zaman tek başına

Yine de hiç bir zaman yalnız olmayan,

Kimi zamansa kalabalıklarda

özünü bulmaya çalışan o biçare benim..

 

Hep kaybolan,

imdadın bıçağı yüreğe dayandığında

yetiş ya Rab diye haykıran..

Her an yanı başında, şahdamarında olduğu halde

Onu görmeyen göz benim..

 

Bazen ağzında dili var diye konuştuğunu sanan,

Bazen de merhem arayışında olan

O bir güzelin derdi hatırına

Bir bakışla kalbe dokunan o sır benim..

 

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir

diyen Yunus’u unutup Nice nice okurken bir şeyleri bilen

Ama bildiklerinin sırrına eremeyen benim.

Ehil olanı ararken bazen ailemle bazense işimle

Bazen gülden bir Nur’a  Arif gibi denk gelince

Tam dünyada vuslata erdim derken

Bakmaya kıyamadığım o gözleri

ardında bıraktığı evlatlarım ve sevdalı yüreğimle

Onu daha seven sahibine emanet eden benim..

 

İmtihan edilince daha az acıtsın diye,

ayağındaki prangayı kalbine takan..

Acıya dayanamayınca gözüne her defasında toz kaçan

İçinde nice organlar taşıyıp,

hiç birine hükmedecek kudreti olmayan benim.

 

Geçici olan dünyada kalıcı izler bırakan..

kiminin gözünde nur, kiminde ömürlük sızı gibi çağlayan,

Nefes alan, nefes olan ve en nihayetinde o son nefesi verirken..

Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan benim..

Var mı içinizde beni tanıyan.. hatırladın mı?

Ben senim… İnsan…                      Büşra Kandemir —◄◄