Bir asrı geçen tarihinde birçok darbeye sahne olmuş olan Türkiye, son olarak 15 Temmuz’da kanlı bir darbe girişimine tanıklık etti. 1960, 1971, 1980 ve 28 Şubat 1997 darbeleri ile seçilmiş hükümetler görevden uzaklaştırılırken, binlerce kişi yıllarca sürecek mağduriyetlerle karşı karşıya kaldı. Türkiye’nin darbeler tarihi karanlık ilişkileri, ihanetleri ve ölümleri aynı potada barındırırken, 15 Temmuz gecesi yaşananlar, o karanlık dönemleri yeniden hatırlamamız gerektiğini bizlere gösteriyor.
15 Temmuz’da Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bazı üst düzey subayların darbe girişimi, Türk halkının direnişi ile püskürtüldü. Hâlâ yankılarının devam ettiği darbe girişiminin sonrasında, akıllara daha öncesinde yaşanan darbeler geldi.
Türkiye’de daha önce yaşanan darbelerle ülkenin önüne ket vurulmuş ve sivil siyaset baltalanmıştı. Askerin siyasete müdahale etmesinin bedelini her zaman olduğu gibi halkımız ödedi. Askeri darbeler sonucunda birçok kişi hayatını kaybetti, birçok kişide ağır badireler atlattı.
İşte Türkiye siyasetinin yakın tarihinde yaşadığı darbeler ve sonuçları;
İLK ASKERİ VESAYET: 1960 DARBESİ
Türkiye’de cumhuriyet tarihinin ilk askeri darbesi 27 Mayıs 1960’da gerçekleşmişti. 1960 muhtırasıyla, Türkiye siyasi tarihinin en kara dönemlerinden birisi yaşandı. 1946’da çok partili hayata geçilmesinin ardından, 1950’deki genel seçimler ile Demokrat Parti iktidara geldi. DP’nin kurucu üyelerinden Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes ise Başbakan oldu. Daha sonrasında 1954 ve 1957 seçimlerinde de DP’nin iktidarını koruması, birtakım siyasi gerilimlerin yaşanmasına sebep olmuştu. Bu gerilimlerin sokağa yansımasının sonucunda 27 Mayıs 1960’da saat 03:00 sularında Ankara sokaklarında askerler harekete geçti. Darbeye gerekçe olarak DP – Ordu ilişkisi, DP’nin siyasi faaliyet ve kararları, gizli komiteler, Dokuz Subay Olayı ve 28 – 29 Nisan Olayları gösterildi. Milletin bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürüldüğünü öne süren askerler, laiklik ilkesini de bahane ederek yönetime el koydu. Böylece Türkiye siyasetin de uzun bir süre devam edecek olan askeri vesayet döneminin temelleri atıldı. Celal Bayar Ankara’ya getirilmiş, başta başbakan Menderes olmak üzere bakanlar ve DP milletvekilleri tutuklanmıştı.
YASSIADA KARARLARI
Darbe’nin sonrasında Yassıada’da bir mahkeme kuruldu ve yargılamalar başladı. Siyasilere; vatana ihanet, kamu fonlarının kötüye kullanımı gibi 19 dava açıldı. Mahkemeden karar olarak birçok idam cezası çıktı ve Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildi.
1971 DARBESİ
Türkiye tarihinde sivil siyaset, 12 Mart 1971 muhtırası ile ikinci kez durduruldu. Dönemin Başbakanı olan Süleyman Demirel, darbeciler tarafından istifa etmeye zorlandı. 1971 darbesi, emir komuta zinciri içerisinde gerçekleşen ilk askeri darbe oldu. Asker tarafından verilen muhtıra bildirgesi, ülkede sürüp gitmekte olan anarşi (şiddet olayları), sosyal ve ekonomik huzursuzluklar sebebiyle bunların giderilmesi için parlamento ve hükumete karşı verildi. Kuvvetli ve inandırıcı yeni bir hükümet kurularak (Milli Birlik Hükümeti), Anayasanın öngördüğü reformların, Atatürkçü bir görüşle, inkılâp kanunlarının uygulanarak yürürlüğe konulması istendi. Aksi takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yönetime doğrudan el koyacağı vurgulandı.
İSTİKRARSIZLIK DÖNEMİ
Muhtıra verildikten sonra Demirel istifa etmiş ve hükumet düşmüştü. Ardından, muhtıradaki istekleri gerçekleştirecek “ara rejim” veya ‘geçiş dönemi rejimi” için yeni hükümet kurulması istenmişti. Bütün siyasi partilerin katılımı ile tarafsız bir başbakan liderliğinde Milli Birlik Hükümeti’nin kurulmasının talep edilmişti. Kurulan ilk hükümet başarısız olduktan sonra yeni hükümetler denenmiş ve bu dönem 13 Ekim 1973’de parlamento seçimleri yapılana kadar sürmüştü.
9 YILLIK ASKERİ YÖNETİM: 1980 DARBESİ
Türkiye’de üçüncü askeri darbe 12 Eylül 1980 gerçekleştirilmiştir. Kendine Milli Güvenlik Konseyi adını veren kuvvet komutanları, ülkedeki düzensizlik halini öne sürmüş, yönetimi el koymuştu. Süleyman Demirel’in Başbakan olduğu hükümet görevden alındı. Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, Anayasa uygulamadan kaldırıldı. Siyasi partiler kapatıldı, parti liderleri gözetim altına alındı ve yargılandı. Bu dönemde Türkiye siyaseti 9 yıl boyunca askeri bir düzen ile idare edildi. Dönemin Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren Cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi.
KUDÜS YÜRÜYÜŞÜ
Milli Görüş Hareketi ve Erbakan Hoca denince hiç kuşkusuz zulme karşı yapılan mitingler akla gelir. Bunlardan en önemlisi ve tarihin akışını bir bakıma değiştiren efsane olmuş Mitinglerden birisi de hiç kuşkusuz Kudüs Mitingidir. Tarihte az yürüyüş vardır; böylesine Siyonizm’i korkutan, bunlardan birisi de 1980 yılında Milli Görüşçülerin liderleri öncülüğünde Konya’da gerçekleşen Kudüs Yürüyüşüdür. İsrail, bütün dünyanın ve Müslüman ülkelerin tepkisine rağmen Siyonist İsrail Kudüs’ü ebedi başkenti olarak ilan eder ve söz konusu kararı İsrail kabinesi Knesset’te onaylanır. Tarihler 6 Eylül 1980’i gösterdiğinde bir çiçekle başlayan bahar yaza dönüşmüş ve Siyonizm’in korkulu rüyası Milli Görüş erleri Lideri öncülüğünde Konya’da tarihi bir miting gerçekleştirir. Bu miting sonrası geri adım atmak zorunda kalan Siyonistler Kudüs’ün Başkent yapılmasından geri adım atarlar… İstasyon Meydanı’ndan, İtfaiye Meydanı’na kadar 7 kilometrelik yürüyüşe, Konya ve çevre illerden gelen yüz binler katılır. O gün Milli Görüşçüler ve Erbakan Hoca ile yapılan Kudüs misakı, 7 yıl sonrasındaki İntifada’nın da müjdesi olur.
SİYONİSTLER HAREKETE GEÇİYOR
Kanat Operasyonu adlı kitapta, Amerikan karar mekanizmalarının ve Ankara’daki Amerikan Askeri Yardım Dairesi mensuplarının, MSP hareketini dikkatle izledikleri ve özel sohbetlerde Türk komutanların “Dikkatini çektikleri” ifade edilerek aynen şöyle denmektedir:
“12 Eylül’e 6 ay kala Amerika’ya bir Musevi-Türk heyeti gitmesi sonucunu getirmişti. Heyet, Türkiye’deki gidişatın cemaatleri için tehlike arz ettiğini vurgulamış, gecikmesi halinde hızlı bir göç için yolun açık tutulması dileğinde bulunmuştu. Amerikan makamları, Dünya’nın her köşesindeki Musevi taleplerine hassas olduğundan Türkiye Musevilerinin girişimi çabucak yanıt bulmuş, “Göçün mümkün olabileceği, ancak buna gerek kalmayacağı umudunun korunduğu, bu yüzden acele edilmemesi gerektiği” konusunda bazı telkinlerde bulunulmuştu.” Gerçi 12 Eylülle birlikte Musevi cemaatinin göreceli bir rahatlamaya kavuştuğu hahambaşı David Aseo’nun Milli Güvenlik Konseyi’ne çektiği telgrafta “Türk Musevileri askeri yönetim altında kendilerini huzurlu hissediyor” demesinden belli olmuştu.
VE DARBE
Muhteşem Kudüs Yürüyüşü’nün ardından harekete geçen Siyonistler ve Türkiye’deki uzantıları Kudüs Yürüyüşü’nden altı gün sonra Türkiye’ye büyük acılar yaşatan ve ülkemizin geri gitmesine yol açan 12 Eylül darbesinin gerçekleşmesiyle Kudüs Yürüyüşü’nün intikamını almak isterler. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi, radyodan okunan ilk bildiriyle “İç Hizmet Kanunu’nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur” sözleriyle darbe gerçekleşir.
DARBE KUDÜS YÜRÜYÜŞÜ İÇİN YAPILDI
Kudüs Yürüyüşü’nün 12 Eylül darbesinin gerekçelerinden biri olduğu hem Genelkurmay Başkanı Kenan Evren hem de Genelkurmay 2. Başkanı Haydar Saltık tarafından dile getirildi. Kenan Evren, 16 Eylül’de yaptığı ilk basın toplantısında mitingden şu şekilde bahsetmişti: “Konya olayları gericiliğin ne boyutlara ulaştığını göstermiştir. Milletimizin bu olay karşısında gözleri açılmış, tehlikeyi bütün boyutlarıyla görmüştür. Darbenin planlayıcılarından Haydar Saltık ise 29 Ekim 1980’de yaptığı basın toplantısında bu konuda, “Konya mitingi 12 Eylül’e gelinmesinde bardağı taşıran son damla olmuştur” ifadelerini kullanmıştı.
ERBAKAN HOCA TUTUKLANIR
Kudüs Yürüyüşü’nün üzerinden tam altı gün geçmişti. Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren idareye el koyup askeri ihtilal yaptı. Darbenin gece 03.00’da ilanından sonra aynı gün sabah saat 05.30’da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan’a Genelkurmay Başkanı Kenan Evren tarafından birer tebliğ gönderildi. Tüm tebliğlerde “TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür yazıyordu. İhtilal sebebiyle Erbakan Hoca, İnciada’da bir askeri dinlenme tesisine oradan da getirilerek Mamak Sıkıyönetim Mahkemesi’nde sorguya çekildi. Erbakan’ın Mamak’ta ifadesini alan Askeri hâkim Albay Hamdi Sevinç büyük bir cesaret göstererek, tutuklanma talebini red etmişti. Ancak savcılık, serbest bırakılma kararına itiraz etmişti. Savcılığın itirazını inceleyen diğer bir sıkıyönetim Hâkimi tüm Genel İdare Kurulu üyelerinin tutuklanmasına karar verdi. Ve Erbakan Hoca yolsuzluk, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekârlık yapmadığı, vatana ve millete ihanet etmediği halde tutuklandı.
HER ALANDA DARBE
1980 darbesinde insanların kişilik haklarına büyük zararlar verildi; 50 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 7 bin kişiye idam cezası istenmiş ve 517 kişi idam edildi. Bunların yanı sıra, 171 kişinin işkenceden ölmüş ve gazeteler 300 gün yayın yapamamıştı. 1980 darbesi öncesinde ne yaşanmıştı; 1980 darbesi kadar öncesi de büyük önem arz ediyor.
28 ŞUBAT POST MODERN DARBESİ
Türkiye tarihinin en karanlık süreci 28 Şubat dönemidir. Darbeden çok 28 Şubat’a yol açan olaylar ve o süreçte yaşananlar daha önemlidir. Ülkede yaşanan siyasi olaylar ve dünyadaki gelişmeler sonucu milletin asıl görüşü olan Milli Görüş güçlendi. 1995 yılında yapılan genel seçimler sonucunda Refah Partisi ile DYP koalisyonu kuruldu, Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan ise başbakan oldu. Koalisyonun gerçekleşmesi ile REFAH-YOL Hükümeti kuruldu.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık süreçlerinden birisi 28 Şubat dönemidir. Ülkemiz ve İslam ülkeleri açısından 28 Şubat’a yol açan olaylar ve o süreçten sonra yaşananlar daha önemlidir. Seksen sonrası ülkede yaşanan siyasi olaylar ve dünyadaki gelişmeler sonucu milletin asıl görüşü olan Milli Görüş güçlendi. Efsane belediyecilik hizmetleri sonrası 1995 yılında yapılan genel seçimler sonucunda Refah Partisi birinci parti oldu. Refah Partisi’nin 1995 Türkiye genel seçimlerden birinci parti olarak çıkmasının ardından tüm engellemelere rağmen 28 Haziran 1996 tarihinde Refah-Yol Hükümeti kuruldu. Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’nın başbakanlığında kurulan Refah-Yol Hükümeti efsane işler başarıldı.
TÜRKİYE TARİHİNDE İLK DEFA DENK BÜTÇE YAPILDI
Hemen her gün zam haberiyle güne başlayan Türkiye, Milli Görüş iktidarı boyunca zam haberi duymadı. Milli Görüş iktidarında zam yapılmadığı gibi halkın sırtına ek vergi de yüklenmedi. Tek kuruş iç ve dış borç alınmadığı gibi mevcut borçların da bir kısmı ödendi. Havuz sistemi kurularak devlet, devleti sömüren sermaye babalarından kurtarıldı ve gereksiz faiz ödemelerini durdurdu. İsraf önlendi. Türkiye tarihinde ilk defa denk bütçe yapıldı ve yatırımlara hız verildi. Bunun yanında manevi kalkınmaya da hız veren Milli Görüş hükümeti, “önce ahlak ve maneviyat düsturunda” birçok programı hayata geçirdi.
İŞÇİ, MEMUR VE EMEKLİNİN YÜZÜ GÜLDÜ
Refah Partisi’nin hükümete gelmesiyle Türkiye’nin cehresi değişti; işçi, memur ve emeklinin yüzü güldü. Bir kuruş borç ve ek vergi koymadan işçi, memur ve emekliye efsane zamlar yapıldı. Memurlar bir yılda toplam yüzde 130 zam ( Yani Erbakan Hoca iktidara geldiğinde 100 alan memur bir yıl sonra 230 alır oldu.) 1996 yılında “Asgari Ücret”e yüzde 101 artış sağlandı. Üç ay gibi rekor bir sürede toplu iş görüşmelerinin işçinin istediği gibi neticelenmesi ile maaşlara yüzde 102 artış gerçekleştirildi. Memur emeklilerine bir yılda yüzde 116 reel zam yapılmış oldu. İşçi emeklilerine bir yılda yüzde 121 reel zam gerçekleştirildi. Bağ-Kur emeklilerine bir yılda yüzde 221 reel maaş zammı verildi.
ÇİFTÇİ, SANAYİCİ VE ESNAF NEFES ALDI
Bütçeden tarımsal desteklemeye ayrılan fon yüzde 150 artırıldı; buğday, fındık, pancar, tütün ve tüm taba fiyatlarda yüzde 312’ye varan artışlar yapıldı. Gübre desteğinde yüzde 100 artış sağlandı. Yapılan tarımsal alımların bedelleri çiftçiye kısa vadede ödendi. Memur, işçi, emekli ve çiftçinin cebi para gördü ve esnafın yüzü güldü. Esnaf kredi limitleri iki katına çıkarıldı. Prim borçlarına ( şimdiki gibi değil; üzerine faiz eklemeden) ödeme kolaylığı getirildi. Bavul ticaretinin önündeki bürokratik engeller kaldırıldı. Sanayi üretimi yüzde 30’dan yüzde 90’a çıkarıldı. Sınır ticareti geliştirildi.
ŞAHSİYETLİ DIŞ POLİTİKA
Şahsiyetli dış politika sergileyen Refah- Yol Hükümeti İslam ülkeleri ile ilişkiler canlandırılmakla kalmadı İslam ortak Pazarı’nın ilk adımı sayılacak olan ve tüm Dünya’da yankı bulan İslam Ülkeleri işbirliği teşkilatı D8’ler kuruldu. Herkes ve herkesim tarafından kaldıramaz denilen ve öyle inanılan PKK destekçisi çekiç güç kaldırıldı. Libya’da yıllardan beri bir türlü alınamayan 20 milyon dolar alındı. Erbakan Hoca, alışıla gelindiğinin aksine ABD’yi değil İslam ülkelerini ziyaret etti. Bağımsız ve haysiyetli diş politika örneği gösterildi. Tüm yapılan bu hizmetlerin önünü ket vurmak isteyen iç ve dış çevreler harekete geçti ve 28 Şubat’ın adımları atılmış oldu. Daha sonraki süreçte Refah Partisi 8 ay süren dava sonunda, 16 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.
ERBAKAN HOCA, MİLLETİN İRADESİNİ EZDİRMEDİ
REFAH-YOL Hükümetinin siyasi, dış politika, ekonomi ve manevi alanda yaptığı icraatlar Batı ve Batı yanlısı çevreleri rahatsız etti. Erbakan Hoca’nın büyük gayretleriyle Türkiye önderliğinde kurulan D8’in ardından başta ABD ve İsrail olmak üzere Batı Dünyası da rahatsızlıklarını açıkça dile getirmeye başladı. Batı zihniyetinin başını çektiği bu gruplar ‘laiklik elden gidiyor’ yaygarası çıkarttı. Medyada hükümet aleyhinde asılsız suçlamalar yapıldı; İslam ve Müslümanlar kötülendi. Sincan Belediyesi’nin düzenlediği Kudüs Gecesi’ni bahane eden asker, tanklarla Sincan sokaklarında seçilmiş hükümete ve halka gözdağı vermeye çalıştı. Tüm bunlara rağmen Erbakan Hoca, diğer siyasilerin cuntacıları muhatap aldığı gibi davranmayıp, dik durdu ve milletin iradesini, ABD etkisindeki bazı üst rütbeli askerlere ezdirmedi.
SİYONİSTLERİN GÜDÜMÜNDEKİ 5’Lİ ÇETE İŞ BAŞINDA
Kurulan REFAH-YOL Hükümetinin protokolüne göre dönüşümlü başbakanlık öngörülüyordu, 4 yıl sürecek Refah-YOL hükümetinin ilk 2 yılını Erbakan Hoca Başbakan olacak, geri kalan 2 yılda da Tansu Çiller Başbakan olacaktı. Fakat 28 Şubat sürecinde, Siyonistlerin güdümündeki bir kısım medyanın, cuntacılar ile STK görünümlü 5’li sivil çetenin kışkırtması sonucu halkın ve vatanın selameti için Tansu Çiller’in Başbakanlık dönemi öne çekildi. Bunun üzerine Tansu Çillerin güvenoyu alacağına dair 282 milletvekili imza verdi. Tüm bu imzaları görmezlikten gelen dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükümet kurma görevini, Doğruyol yerine ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi.
ERBAKAN HOCA DARBE EMRİNİN ABD’DEN GELDİĞİNİ KRİPTOLU MEKTUPLA KANITLADI
Türkiye’de yapılan her darbede olduğu gibi 28 Şubat’ta da başat aktörün ABD ve Batılı güçler olduğu daha sonraki süreçte ortaya çıktı. Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca, ABD’nin ABD Ankara Büyükelçiliğine gönderdiği kriptolu mektubu ifşa ederek darbenin arkasında Amerika’nın olduğunu kanıtladı. ABD Dışişleri Bakanı Warren Cristopher’ın 1996 Ekim’inde Ankara Büyükelçisi Marc Grossman’a yazdığı gizli ve şifreli mektupta; ABD’nin, Refah-Yol hükümetinin icraatlarından rahatsızlık duyduğunu ve Refah-Yol hükümetinin bir an önce görevden uzaklaştırılması gerektiği emrediliyor. Cristopher’ın imzalı mektupta, Ankara’daki Büyükelçi Grossman’dan hükümetin işbaşından uzaklaştırılması için TSK’nın içindeki ABD yanlısı askerlerin zorlanması ve bunun için plan yapılması isteniyor.
ŞİFRELİ MEKTUPTA NELER YAZIYORDU
Refah-Yol’un işbaşına gelmesinden 4 ay sonra ABD Dışişleri Bakanı Warren Cristopher’ın 1996 Ekim’inde Ankara Büyükelçisi Marc Grossman’a yazılan gizli ve şifreli mektubun önemli bölümleri şöyle: “Departmanımız, Türk Hükümeti’nin millî eğilimlerinden ve Başbakan Erbakan’ın ideolojisinden ilham alarak dış politikayı Batı’dan ayırıp Arap ve Müslüman Dünyası’na doğru yeniden yönlendirmesinden dolayı derin endişe içerisindedir. Kanaatimizce, Türkiye’nin İran, Irak, Libya, Nijerya ve Sudan ile bağlarını kuvvetlendirmek konusundaki mevcut tutumu, bizim millî menfaatlerimize aykırıdır (düşmancadır). Doğruyol Partisi, Erbakan’ın radikal İslami söylemlerini (taahhütlerini) ılımlaştırmada başarılı olamadığına göre, kendisinin Refah Partisi ile koalisyonu verimsiz görünmektedir. Biz inanıyoruz ki, Tansu Çiller’in koalisyondan çekilmesi Erbakan’ı düşürür ve ülkeyi erken genel seçimlere götürür. Sonuç kesin olmamakla birlikte, Refah Partisi büyük bir ihtimalle seçimlerden eskisinden daha güçlü olarak çıkacaktır. Türkiye, Birleşik Devletlerin Anahtar Stratejik ortağı olarak kalmak mecburiyetindedir ve onun bu pozisyonunu gerçekleştirip sürdürmedeki başarımız, bizim millî menfaatlerimizi doğrudan etkileyecektir. Türk askeriyesi, bu sonucu elde etmeye doğru daha büyük çaba sarf etmesi için harekete geçmeye zorlanmalıdır. Bu konudaki aksiyon planlarınızı ve yorumlarınızı bekliyoruz.”
ERBAKAN HOCA’NIN TARİHİ KONUŞMASI
Yerel yönetimlerde ve 54. Hükümet dönemindeki hizmetleri ve zulme karşı mitingleriyle doksanlara damga vuran Refah Partisi’ne, 21 Mayıs 1997’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş tarafından, “Lâik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri” gerekçesiyle dava açıldı. Refah Partisi, 16 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Milli Görüş lideri ve Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik’e 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirildi.
Refah Partisi’nin kapatılmasının ardından Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın yaptığı tarihi konuşma: “Hepinizin bildiği gibi Anayasa Mahkemesi, Refah Partimiz hakkında bir karar almış ve bu kararı biraz önce açıklamıştır. Olay aslında tarihin akışı içerisinde fevkalade basit bir olaydır. Bundan dolayı huzuru, sükûneti muhafazaya her zamandan fazla riayet etmeliyiz. Türkiye’de halkımızın muazzam bir bölümünün partisi olan Refah Partisi ve onun davası bu kararlardan zerre kadar etkilenmez.”
BUGÜNKÜ SİYASAL, EKONOMİK VE DIŞ POLİTİKA ORTAMI HAZIRLANDI
28 Şubat sonrasında Refah Partisi kapatıldı. Adeta İslam’a savaş açılmış gibi bir takım uygulamalar ortaya konuldu. 28 Şubatla ve sonrasında Milli Görüş hareketi içeriden bölünmek suretiyle bugünkü siyasal, ekonomik ve dış politika ortamı hazırlandı.
28 ŞUBAT’IN ETKİLERİ
28 Şubat sonrasında Refah Partisi kapatıldı. Adeta İslam’a savaş açılmış gibi bir takım uygulamalar ortaya konuldu. İmam hatip liseleri mezunlarına katsayı uygulandı, başörtülülerin devlet kurumlarında çalışması ve üniversite okumaları yasaklandı. Üniversitede genç kızların başörtüsünü çıkarmaları için ‘İkna Odaları’ kuruldu. Eşi başörtülü olan birçok insan fişlendi, medrese ve dini eğitim verem kurumlar kapatıldı. İnsanların kurban derilerini vakıf ve derneklere bağışlamasına bile izin verilmedi.
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ
Son olarak, geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen ve hâlâ yankıları devam eden 15 Temmuz darbe girişimi… Türkiye Cumhuriyeti, devlet kurumları ve askeriye içerisindeki belli yapılanmaların deşifre olması ve özel teşebbüslerin bazılarının bu yapılanma ile ilişkilerinin ortaya çıkması, 15 Temmuz askeri darbe girişimini tetikledi. Devletin hemen her kademesinde yapılanmış bu oluşum, eğitimde, iş dünyasında bürokraside büyük bir ağa sahip olduğu ortaya çıkarıldı.
TRT’DE KORSAN BİLDİRİ
Türkiye’de bu örgütün ortaya çıkartılmasından sonra, konu ile bağlantılı birçok dava açıldı ve birçok kişi gözaltına alındı. Bu süreçte, kendilerine “Yurtta Sulh Konseyi” adını veren bir grup üst düzey subay 15 Temmuz’da, emir komuta zinciri dışında bir darbe girişiminde bulundu. İlk olarak İstanbul Boğazı’nda Bulunan Boğaziçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü askerler tarafından kapatıldı. İstanbul Atatürk Havalimanı askerler tarafından işgal edildi. Daha sonrasında Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın cuntacılar tarafından kaçırıldığı iddia adildi. Ani gelişen bu olaylar büyük bir şaşkınlığa sebep olmuş ve cuntacıların TRT binasını basarak sahte bir darbe bildirisi yayınlamasıyla bu şaşkınlık katlanarak artmıştı.
249 KİŞİ ŞEHİT OLDU
Gecenin ilerleyen saatlerinde halkı sokağa çıkarak darbeci askerilere karşı durdu. Türkiye genelinde halk sokağa döküldü ve darbeci askerleri durdurmaya çalıştı. Bu esnada Ankara’da Türkiye tarihinde bir ilk yaşandı. F-16’lar ve askeri helikopterler TBMM, Özel Hareket Binası, MİT binası ve bunun gibi birçok devlet kurumunu hedef aldı. TBMM tarihinde ilk defa saldırıya uğradı, bu saldırı Türk ordusu içerisindeki cuntacı askerler tarafından gerçekleşti. İstanbul’da da havaalanı ve Boğaz köprülerinde askerler halka ateş açtı. Askeri jetler şehrin üstünde alçak uçuş yaptı. Sabaha karşı halk ve polis tarafından cuntacı askerlerin büyük bir bölümü durduruldu, darbe girişimi önlendi. Askerlerin birçoğu tutuklandı. Bu darbe girişiminin ağır bir bilançosu oldu. 248 kişi hayatını kaybetti, 1500 kişi yaralandı. TBMM tam 11 defa bombalandı ve devlet kurumları ağır hasar aldı.
Millî Gazete