
Başkası ne der değil, Ben bilirim…
Bilindiği üzere, muhafazakâr çevreler içerisinde mahalle baskısının olduğu sıkça dillendirilir. Buna göre mahalle baskısına maruz kalan kişi, hayatın her alanında kendi isteğine göre değil, çevrenin ondan beklentisi doğrultusunda hareket eder. Bu nedenle kişi, ‘başkası ne der’ telaşı ve korkusuyla hayatını sürdürür. Aslında benzer duruma sadece dinî inançların güçlü olduğu toplumlarda değil, dünyanın her yerinde rastlamak mümkün. Örneğin özgürlüğün sıkça vurgulandığı Batı Avrupa ülkelerinde, kişinin giyim-kuşamı, sosyal medyadaki paylaşımları, mensup olduğu değerler dünyası ve hatta siyasi tercihleri, iş ve meslek hayatındaki başarısını etkiler.
Ne var ki, dünya genelinde dinlerin ve onun şekillendirdiği değerler dünyasının toplumsal baskı aracı olduğunun sıklıkla vurgulanması ilginçtir. Buna alternatif olarak kişinin bireysel özgürlüğün manifestosu olarak “başkası ne der değil, ben bilirim ve istediğim gibi yaşarım” demesi dünyanın hâkim kültürü tarafından teşvik edilmektedir. Tam da bu noktada şu soruyu sormak kanaatimce önemli: ben bilirim demek insanı özgür kılar mı?
Bu soruyu cevaplandırmak için öncelikle hâkim kültür ve onun öne sürdüğü ‘ben bilirim’ iddiası üzerinde durmak gerekir. Acaba bugün ben bilirim diyenler, gerçekten kendi istekleri doğrultusunda mı yaşıyorlar, yoksa farkında olmadan belirli bir yaşam tarzının esiri mi olmuşlardır?
Günümüz dünyasında küreselleşme ile birlikte, insanlığın tek tip kültür ve yaşam tarzı yolunda ilerlediği sır değil. Facebook, Instagram, Netflix ve YouTube üzerinden insanların düşüncesi, yaşantısı ve değerler dünyası şekillendirildiğini bilmekteyiz. Peki bu hâkim kültürün oluşturduğu yaşam tarzının mahiyeti nedir? Bu yaşam tarzının en temel özelliği, tüketime dayanıyor olmasıdır. Fakat burada ihtiyaca dayalı tüketim değil, aksine keyif ve gösterişe dayalı tüketimden bahsediyoruz. Her ne kadar tüketim toplumunun hatırı sayılır bir geçmişi olsa da, özellikle sosyal medya ile birlikte tüketim toplumu güç kazanmıştır. Zira sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımların insanları etkilediğini ve insanların birbirine karşı üstünlük kurma arzusuyla daha fazla tükettiği bilinmektedir. Bu nedenle tüketim arzusuyla yaşayan bir insanın istediği kadar ‘ben bilirim‘ desin, hakikatte özgür olduğunu söylemek güç.
Çünkü özgür insan, Nurettin Topçu’nun işaret ettiği üzere, her istediğini yapabilen değil, istediğini yapmama kudretine sahip kişidir. Çünkü insan iradesinde iki ayrı kuvvetten söz edilebilir. Birisi harekete geçme kuvveti, diğeri yasak edici kuvvettir. Topçu bu iki kuvvet çeşidini “itici” ve “frenleyici” kuvvet olarak niteler. İnsanın özgürlüğü, bu iki kuvvetin ahenk içinde hareket etmesine bağlıdır. Bu bağlamda itici kuvvet haz isteğinden, maddî menfaatten, alışkanlıktan ya da toplumun beklentisinden meydana gelebilir. Olması gereken, itici kuvvet harekete geçtikten sonra frenleyici kuvvetin kontrol mekanizmasını devreye koymasıdır. Bir başka ifadeyle, frenleyici kuvvet insan zihnindeki sağduyuyu temsil eder, yapılacak işin önünü-arkasını hesap eder ve insanın hazzın ve menfaatin esiri olmasını engeller.
Konuyu anlaşılır kılmak için, Topçu’nun açıklamasını modaya uyarlayalım. Modanın sık sık değiştiğini biliyoruz. Bugün çok saçma görülen bir kıyafet tarzı ya da saç stili, yarın moda olduğu için herkesin uymak zorunda olduğu bir kurala dönüşebiliyor. Dolayısıyla burada itici kuvvet moda ve toplumun oluşturduğu modaya uyma beklentisidir. Eğer kişi, modaya uymayı kendi isteğiyle değil de toplumdan dışlanmamak için uyuyorsa, iradesindeki frenleyici kuvveti harekete geçirmemiş demektir. Hâliyle bu şekilde hareket eden kişiye Topçu’nun kriterine göre “özgür” denilemez.
Başka bir örnekle devam edelim: Sosyal Medya’da popüler olan bir restorana gitmeyi arzuladığımızı var sayalım. Burada itici kuvvet yeme arzusu ve o restoranda yemek yediğimizi sosyal medyada paylaşma isteğidir. Eğer herkes o restoranda yemek yediği için o restorana gidiyorsak ve yediklerimizi sosyal medyada paylaşmanın zorunlu olduğunu düşünüyorsak, irademizdeki frenleyici kuvveti hareket geçirmedik demektir. Çünkü burada gösterişe dayalı davranış vardır. Dolayısıyla bu örnekte de Topçu’nun kriterine göre özgürlük söz konusu değildir.
Talha Yıldız —◄◄