Bamsı Beyrek bir yiğitlik gösterip ad alanda, günler günleri yıllar yılları kovaladığı günlerden bir gün güzeller güzeli Banu Çiçek’i görmüş. Hem görmüş hem vurulmuş. Suyun üzerindeki yaprak gibi onun peşine akmış. Akmış durulmamış. “Bu güzel kim ola?” diye kendi ile konuşurken, “Ben koca bey oğluyum gidip sorayım, soruşturayım alayım kızı demiş”. At sürmüş yanına, tanış olmuşlar. Bamsı Beyrek, kalbinde olanı dile getirmiş. Banu Çiçek, “Gel seninle yarış tutalım, kazanırsan tamam derim” demiş.

Rüzgâr yeleli atlarıyla yarışmışlar Bamsı Beyrek yarışı kazanmış. Kuşağından bir yüzük çıkarmış, kar beyazı parmağına takmış Banu Çiçek’in. Sonra telefonunu çıkarmış ve “Bre hatun telefon numaran nedir?” diye sormuş. Banu Çiçek söylemiş. “Adını ne olarak kaydedeyim” diye sorduğunda, “Banu Çiçek diye” demiş.

Bamsı Beyrek Banu Çiçek adını duyunca bir daha gönül vermiş. ‘Adından kişinin nasibi vardır’ sözü aklına gelmiş. Her neyse, Bamsı Beyrek Banu Çiçek’e “Seni bey babandan isteyeceğim” demiş ve oradan ayrılmışlar. Bamsı Beyrek eve varanda Banu Çiçek’in ismini arama motorlarına yazıp sosyal medyadaki hesaplarını araştırmaya koyulmuş. “Benim hatunum olacak nem kişidir, kimlerle oturup kalkar, kimlerle dostluk eder bilmek gerek” diye düşünmüş. Banu Çiçek’te aynı işleri etmiş. Bakmışlar bakınmışlar, sormuşlar soruşmuşlar. İlleri belli, töreleri belli bey çocuklarının attıkları adıma, ettikleri işe dikkat etmeleri gerektir zira.

Gel zaman git zaman Bamsı Beyrek bu önemli meseleyi atasına açmış. “Canım baba, beyim baba, ben bir güzele gönül düşürdüm, eğer uygun görürsen bana eş sana gelin olsun” demiş. Babası “kimdir, kimlerdendir?” diye öğrenince tamam demiş. Haber salınmış. “Buyurun” cevabı alınınca yola düşülmüş. Banu çiçek kapı ardında en güzel elbiseleri giyinmiş, sürmüş bezenmiş bekler dururken kapı çalınmış. Bamsı Beyrek, atası ve cümle ocak mensubu içeri buyur edilmiş. Hâlden hatırdan, Hint’ten Yemen’den sonra söz Bamsı Beyrek’in atasına gelmiş. “Allah can bağışlasın, ocağınız şen olsun. Bizim oğlan sizin kızınız birbirlerini beğenmişler. Bize de gelip istemek kaldı. Allah’ın emri, Ulu Peygamberin kavli, töremiz gereği Banu Çiçek kızımızı oğlumuz Bamsı Beyrek’e istiyoruz” demiş. Kısa bir sessizlikten sonra Banu Çiçek’in atası söz almış. “Hoş geldiniz, hoşluklar getirdiniz. Ocağınız şen olsun. Ben Hak Çalab’a dua ettim, bana bir kız evladı ver diye. Çok şükür bir kız evladı bağışladı. Kız evladı gökçe çiçektir, hemen solar. Elinden tutacak olan kimdir bilmek gerek. Kız evladı her an baba eşiğine bakar. Kimin eşiğinden içeri girecek bilmek gerek. Kız evladı babanın ceylanıdır. Evine gideceği kişi avcı mıdır, bey midir bilmek gerek. Bamsı Beyrek oğul, Hak Çalab’ın emri namazını kılar mısın?” “Beyim namazımı kılarım amma sabah ile yatsı namazlarında zorlanıyorum, kör şeytana yeniliyorum” demiş. “Bilirsiniz çalışıyoruz, yorgun argın eve gelende bazen dalıp gidiyoruz.  Hem ne de olsa çalışmakta ibadettir” diye sözü bağlamış.

“Bamsı Beyrek oğul, Hak Çalab’ın helal dediğini helal, haram dediğini haram bilip gözetiyor musun?”,  “Beyim Hak Çalab’ım ne demişse o hal üzere olmaya gayret ediyorum. Ama malumdur, bu dünyada olan bitenler var, onları da gözetlemek lazım. Hem bizim dinimiz kolaylık dinidir” demiş.

“Bamsı Beyrek oğul, düğün işi  nasıl olacak?”, “Beyim, düğün işini bizim otağda bir ilahî gurubu var. Paket hâlinde program ederler. Onlarla anlaşıp düğün edeceğiz. Çokça marifetleri var.”, “Bamsı Beyrek oğul, düğünde erler ve hatunlar bir arada mı olacak?”, “Beyim, artık bunların hükmü kalmadı. Hak Çalab’ım günah yazmaz, gelenler bizim bildiklerimiz. Hepsi anam bacımdır.”

“Bamsı Beyrek oğul, ben dedim sen cevap verdin. Herkes duydu. Son söz Banu Çiçek’in.” “Bey babam, ben Bamsı Beyrek’i hem yüzünden hem de sosyal medyadan tanıyorum. Son sözüm evettir.”

Bu evet cevabından sonra, ikisi de mutlu kalktılar. Hazırlığa koyuldular. Salonlar tutuldu, yemekler ısmarlandı, pastalar hazırlandı. Banu Çiçek beyaz gelinlik giydi, özel hatunlar geldi son model boyalar süründü. Yüksek ökçeli ayakkabılar giyinildi. Bamsı Beyrek de aşağı kalır değildi. Kol kola salona girdiler. Bir yanda derviş donlular dönüyor, bir yanda yeri göğü titreten bir müzikle Bamsı Beyrek ile Banu Çiçek en güzel anlarını yaşıyorlardı.

Önce ortaya gelindi, duvak açıldı herkesin içinde Bamsı Beyrek hatununun alnından öptü. Sonra hiç alışık olmadıkları, kimsenin de bilmediği, adına dans denilen işi ettiler. Bu işler bitende yerlerini almak için masalarına yollandılar. Banu Çiçek, Bamsı Beyrek’in kulağına eğilip, “balayına nereye gideceğiz diye unuttum soramadım.”

“Hey Benim Banu Çiçek’im, balayına Dubai’ye gideceğiz.”. Bunu duyunca Banu Çiçek çok sevindi. Düğün neşeyle devam etti ve bitti. Bamsı Beyrek ve Banu Çiçek evlerine yollanırken analar ve atalar birbirlerine iyi gün dileklerini muştuladılar.

Her ne kadar, o güne kadar Kara Donlu’nun işine benzer böyle toy kurulmamışsa da, o gün ilk defa çok farklı toy kuruldu. Bazıları “biz bize benzeriz, bizim kara donluya benzemeye ne ihtiyacımız var” dese de, her şey olup bitmişti. Ak Sakallı’lar sakallarını sıvazladılar, düşündüler, taşındılar bu işin içinden çıkamadılar. “Herhalde bu adı görklü Peygamberin (AS) haber ettiği ahir zaman hâlidir” diye dudaklarını ısırıp kenara çekildiler… Biz de kenara çekilelim ve diyelim ki:

Gökten üç elma düştü. Biri bu masalı düzene, biri anlatana, biri de dinleyene…

Behçet Ali Şeker      —◄◄.…