Seçmen, kararını ekonomik zorluklar ve jeopolitik sınamaların gölgesinde verecek…
– AB kurumları arasında üyeleri doğrudan seçilen tek organ Avrupa Parlamentosu, ekonomik zorluklar, göç baskısı, savunma ve güvenlik kaygılarının gölgesinde yeniden şekillenecek
Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, küresel salgın ve savaşla karşı karşıya kalınan 5 yılın getirdiği ekonomik zorluklar, göç baskısı, savunma ve güvenlik kaygılarının hakim olduğu atmosferde yapılacak.
“Avrupa’nın Seçimi” başlıklı dosya haberin ilk bölümünde AA muhabirleri, AP’nin yapısı, görevleri, işleyişi, mevcut siyasi gruplar ve nasıl bir ortamda seçime gidildiğini derledi.
27 üye ülkedeki yaklaşık 400 milyon seçmen, 6-9 Haziran’da gelecek 5 yıllık dönem için 720 milletvekili seçecek.
Böylece AB kurumları arasında üyeleri doğrudan halk tarafından seçilen tek organ AP’nin (European Parliament) yeni üyeleri belli olacak.
Yeni parlamento şekillendiğinde 720 milletvekilinden biri başkan seçilecek.
– AP’nin yapısı
AP Genel Kurul oturumları, her ay (ağustos hariç) Fransa’nın Strazburg kentinde yapılıyor. Parlamentonun siyasi grupları ve komiteleri ise Brüksel’de bir araya geliyor. AP’nin sekretaryası da Lüksemburg’da bulunuyor.
Bu parçalı yapının temelleri, AB’nin kuruluş yıllarına dayanıyor.
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT), Belçika, Federal Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda arasında 1952’de kurulduğunda kurumları Lüksemburg’da yer alıyordu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan 46 üyeli ve merkezi Strazburg’da bulunan Avrupa Konseyi, AKÇT’ye genel kurul oturumları için kendi meclis salonunu sunmuştu.
1958’den sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulduğunda ise onun temel organları olan Komisyon ve Konsey binaları ise Brüksel’de vücut bulmuştu.
Parlamentonun çalışmaları her iki kurumu da yakından izlemeyi ve onlarla etkileşimi gerektirdiğinden üyeler, zamanla çalışmalarını büyük ölçüde Brüksel’de organize etmeye karar verdi.
Böylece şimdiki AP’nin Genel Kurul oturumlarının merkezi Strazburg olagelirken Genel Kurul oturumları arasındaki işin çoğu ise Brüksel’deki AP binasında yapılıyor.
– AP’nin görevleri ve işleyişi
Üye ülkelerin oluşturduğu AB Konseyi ile yasama yetkisini paylaşmak, AP’nin temel görevini oluşturuyor.
Göç, enerji, ulaşım, iklim değişikliği, çevre gibi çok çeşitli alanlarda AB hukukunu oluşturan olağan yasama prosedüründe AP, AB Konseyi ile ortak karar alıyor.
AB Komisyonunun yasa teklifleri, AP Genel Kurulunda ve AB Konseyinde kabul edilmesinin ardından yasalaşarak AB müktesebatındaki yerini alıyor.
AP’nin standart yasa yapma prosedürünün yanı sıra “rıza” adı verilen bir karar verme prosedürü daha bulunuyor. Buna göre uluslararası ticaret anlaşmaları, AB’ye yeni üye katılımı gibi konularda AP’nin onayının alınması gerekiyor.
Sıklıkla kullanılan diğer bir prosedür ise “danışma”. AP, Ortak Dış ve Güvenlik Politikası, vergilendirme, rekabet hukuku gibi alanlarda bir yasa teklifini onaylayabiliyor, reddedebiliyor veya değişiklik önerebiliyor ancak bu görüş, AB Konseyi için bağlayıcı nitelikte olmuyor. Yine de Konseyin, bu alanlarda karar almadan önce AP’ye danışma ve onun görüşünü alma zorunluluğu bulunuyor. Ayrıca, Konseyin bir öneriyi önemli ölçüde değiştirmesi durumunda AP’ye tekrar danışması gerekiyor.
AP, yasa yapma yetkisinin dışında, AB’nin çok yıllı ve yıllık bütçesine de karar verme yetkisini Konsey ile paylaşıyor.
AP, son olarak yürütme organı Komisyon başta olmak üzere diğer AB kurum ve organları üzerinde ise denetleme yetkisini elinde tutuyor.
AB Komisyonu başkanı da siyasi partilerin adayları arasından AP milletvekilleri tarafından seçiliyor.
– Mevcut sandalye dağlımı
Parlamentoda siyasi görüşlere göre oluşturulan “siyasi gruplar” bulunuyor. Mevcut parlamentoda 7 siyasi grup yer alıyor.
Halihazırda AP’de büyükten küçüğe Avrupa Halk Partisi (EPP), Sosyalistler ve Demokratlar (S&D), Avrupa’yı Yenile (Renew Europe), Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı, Avrupa Muhafazakarları ve Reformistleri (ECR), Kimlik ve Demokrasi (ID) ve Sol olmak üzere 7 grup ile bağımsız vekiller bulunuyor.
AP’deki en büyük siyasi oluşum, merkez sağ eğilimli, Hristiyan Demokratlar olarak bilinen EPP. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile AP Başkanı Roberta Metsola’nın da üyesi olduğu grup, 177 sandalye sayısına sahip.
İkinci en büyük grup merkez sol eğilimli S&D’nin 139 milletvekili bulunuyor. İspanyol siyasetçiler AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, S&D grubuna mensup.
AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in üyesi olduğu, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un girişimiyle kurulan liberal çizgideki Renew’ün 102 sandalyesi bulunuyor.
İklim, çevre ve göçmen hakları gibi konularda ön planda olan Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı, AP’de 72 üyeyle temsil ediliyor.
AP’deki muhafazakar partilerin oluşturduğu, İtalya Başbakanı aşırı sağcı lider Giorgia Meloni’nin başkanlığındaki ECR’nin 68 sandalyesi mevcut.
Üye ülkelerden 9 partinin bir araya gelerek oluşturduğu aşırı sağ eğilimli parti ID, 59 milletvekiline sahip. Grubun içinde Hollanda’da Geert Wilders liderliğindeki PVV, Fransa’da Marine Le Pen’in partisi RN, Almanya’daki aşırı sağcı AfD, Avusturya’daki FPÖ, İtalya’da Matteo Salvini’nin partisi Lega, Belçika’daki aşırı sağcı Vlaams Belang da bulunuyor.
AP’deki en küçük grubu ise 37 milletvekiliyle Sol grup oluşturuyor. Filistinlilerin hakları konusunda en yüksek sesli desteği veren Mick Wallace, Clare Daly, Manu Pineda ve Marc Botenga gibi milletvekilleri Sol grup mensubu.
AP’de 50 bağımsız üye bulunuyor.
– Seçime jeopolitik gerilimler ve ekonomik sorunların yaşandığı ortamda gidiliyor
Ekonomik zorluklar ve hayat standartlarındaki düşüş, Avrupa seçimlerinin gündeminde üst sırada yer alıyor.
Bu parlamento döneminde yaşanan Kovid-19 salgını ve ardından toparlanmanın beklendiği dönemde başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı gibi küresel ekonomik sorunlardan AB ülkeleri de önemli ölçüde olumsuz etkilendi.
AB ülkeleri, 2020’de Kovid-19’a karşı sıkı kısıtlayıcı tedbirler uygulamaya koyarken bu durum ekonomik faaliyeti durma noktasına getirmişti.
Tedarik zincirlerinde yaşanan kesintiler, Avrupa ülkelerinde bazı ürünlerin bulunamamasıyla sonuçlandı. Başta, hizmet sektörü ve turizm olmak üzere bazı kilit alanlar, salgın önlemlerinden olumsuz etkilendi.
Salgının sona erdiği dönemde ise geçmişte fiyatları makul seviyelerde seyreden doğal gaz, kömür ve petrol gibi enerji ürünlerinin fiyatları, ekonomik toparlanmanın hız kazanmasıyla hızla yükseldi.
Doğal gaz ve petrol ihtiyacının neredeyse tamamını ithalat yoluyla karşılayan Avrupa ülkeleri, bu ürünlerin fiyat artışlarına hazırlıksız yakalandı.
Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası yaşanan enerji krizi ise durumu daha da ağırlaştırdı.
AB ülkeleri, 2022’de hızla artan doğal gaz ve elektrik fiyatları ile enerji ve enflasyon krizlerini bir arada yaşamaya başladı.
Enerji fiyatlarındaki yükseliş karşısında çaresiz kalan Avrupa ülkelerinde enflasyon da tarihi rekor kırdı.
Özellikle gıda ve enerji ürünlerindeki fiyat artışı Avrupalıları rahatsız etti.
Yüksek seyreden enflasyona karşı hızla artan faiz oranları ise yatırımları ve ticari faaliyetleri düşürdü.
Bu durum karşısında son dönemde AB ülkelerinin ABD ve Çin gibi küresel ekonomik rakipleri arasında rekabetçilik, büyüme ve yenilik konusundaki uçurum büyüdü.
Ekonomik temeli dış kaynaklara fazlasıyla bağımlı olan ve sanayi stratejisi günün gereksinimlerini karşılayamayan AB’nin mevcut küresel koşullarda rekabet gücü olumsuz etkilendi.
İşletmelerinin büyüme ve yenilik için ihtiyaç duyduğu finansman ve sermayeye erişimde de sorunlar yaşayan AB, bu alanda adım atamadı.
– Çiftçi protestoları
Avrupa ülkelerinde son dönemde çiftçiler de yaşadıkları sorunlar karşısında yoğun protestolara başladı.
Avrupalı çiftçiler, artan üretim maliyetleri karşısında tarımsal ürünlere daha yüksek fiyat ödenmesini talep etti.
AB tarım politikaları, çevre, iklim ve doğa restorasyon hedefleri, desteklemelerdeki kesintiler, yüksek enerji, yakıt ve gübre maliyetleri ile dışarıdan gelen ucuz tahıl ürünlerinden kaynaklı sorunların giderilmesini talep eden çiftçiler, sıklıkla traktörleri ile eylemlere girişti.
Yaşanan olumsuz ekonomik gelişmeler seçim anketlerine de yansıdı.
Son anketlere göre, seçim döneminde Avrupalıların öncelikleri yoksulluk, sağlık politikaları, ekonomi ve istihdam gibi başlıklar olmayı sürdürüyor.
Avrupalılar, son dönemde alım güçlerinin zayıflamasından ve hayat pahalılığının artmasından şikayet ediyor.
– Göç, Ukrayna’daki savaş, AB’nin savunması ve güvenliği
AB ülkeleri, salgının neden olduğu ekonomik durgunluktan nasıl çıkılacağı konusunda ortak bir tutum belirleyemediği dönemde siyasi anlamda da birbirinden uzaklaştı.
Böyle bir ortamda AB, yaklaşık 80 yıl sonra karşılaştığı savaşla yalnızca ekonomi ve enerji değil göç ve güvenlik alanlarında da sınav vermeye başladı.
Ukrayna’daki savaş ve Kovid-19 salgınının etkilerinin hafiflemesiyle, hem düzensiz göçmen girişi hem de sığınma başvuruları arttı.
AB’nin sınır koruma ajansı Frontex’in verilerine göre 2023, 2016’dan beri AB ülkelerine gelen düzensiz göçmen sayısının en yüksek seviyeye ulaştığı yıl oldu. 2022’de AB’ye, 2021’e oranla yüzde 64’lük artışla 330 bin kişi yasa dışı yollardan girdi. 2023’te ise AB’ye, 2022’ye oranla yüzde 17’lik artışla yaklaşık 380 bin düzensiz göçmen giriş yaptı.
AB Sığınma Ajansına göre 2022 ve 2023’ün sonbaharında sığınma başvuruları artarak 2015-2016 dönemi düzeyine ulaştı. 2023’ün sonu itibarıyla AB’ye sığınma başvuruları, bir önceki yıla göre yüzde 18’lik artışla 1 milyonu aştı.
Ukrayna’dan gelen 4,3 milyon kişi halen AB ülkelerinde geçici koruma statüsüyle yaşıyor ve oturum, çalışma, eğitim ve sağlık haklarından faydalanıyor.
Bu baskı altında yaptıkları sayısız toplantının ardından AB ülkeleri, geçen ay, yıllardır üzerinde anlaşamadıkları yeni göç ve iltica kurallarını kabul etti. AB’nin dış sınırları güçlendirme, iltica başvurularının süratle sonuçlandırılması, başvurusu reddedilenlerin menşe ülkelerine geri gönderilmelerinin hızlandırılması, kaynak ülkelerle işbirliğinin artırılması gibi unsurları bulunan anlaşma, Avrupa sokaklarında protestolara neden oldu.
Uluslararası insan hakları kuruluşları, yeni kuralların göçmenlerin aylarca gözaltı merkezlerinde kalması, zorla güvenli olmayan ülkelerine geri gönderilmeleri gibi uygulamaların yolunu açabileceğinden endişe ediyor.
Ukrayna’daki savaşın göç boyutunun dışında AB’nin güvenliğine etkileri de hem siyaset gündeminde hem de Avrupa halkı nezdinde önemli yer tuttu.
Halihazırda bir yandan Ukrayna’ya askeri ve mali desteğin nasıl uzun vadeli ve kurumsal hale getirilebileceği, bir yandan da mühimmat tedarikinin artırılması ve hızlandırılması için Avrupa savunma sanayisinin güçlendirilmesi, AB’nin öncelikli gündeminde yer alıyor.
Savunma sanayisindeki eksiklikleri gidermek için mühimmat üretimini ve savunmada ortak alımları artırmayı içeren yeni plan hazırlayan AB’nin, artan tehditler ve güvenlik sınamaları karşısında kendi ihtiyaç ve hedeflerini karşılayacak şekilde genel savunma hazırlığını ve yeteneklerini artırma kararlılığı son dönemdeki toplantılarda sık sık dile getiriliyor.
AP’nin seçimlere ilişkin yaptırdığı ankete göre AB vatandaşlarının yüzde 37’si, Birliğin küresel konumunu güçlendirmek için savunma ve güvenliği birinci öncelik görüyor.
– Aşırı sağ tehlikesi
Salgının yol açtığı ekonomik sorunların halka işsizlik ve hayat pahalılığı olarak yansıması, düzensiz göçmenlerin artması, bazı kesimlere yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı olarak yansıdı.
Bu da AB karşıtı ve Birliğin ulusal egemenliği hiçe saydığı söylemini yayan aşırı sağcı partilerin zemin kazanmasına yol açtı.
Bu nedenle seçimlerle ilgili merak edilen konuların başında, Avrupa’da aşırı sağcı partilerin son yıllardaki yükselişinin AP’ye nasıl yansıyacağı geliyor.
Genç seçmen sayısının artmasının, özellikle sosyal medya üzerinden bu kesime hitap eden söz konusu partilerin daha fazla sandalye elde etmesinde etkili olacağı düşünülüyor.
– Filistin’e destek gösterileri
İsrail’in Gazze Şeridi’ne 7 Ekim 2023’de başlattığı saldırılar karşısında AB’nin tutumu, Avrupa başkentlerinde birbiri ardına düzenlenen Filistin’e destek gösterilerinde “İsrail’in suçlarına ortak olduğu” gerekçesiyle eleştirildi.
Avrupa, seçime gün sayarken sokakların yanı sıra birçok Avrupa kentinde üniversitelerde İsrail’e “akademik boykot”, “siyasi ve ekonomik yaptırım” çağrıları yükselmeye devam ediyor. Bu seslerin sandığa ne ölçüde yansıyacağı merak ediliyor.