Mustafa Sinat: “BİZ, köklü bir tarihe sahip olmakla beraber örf ve âdetlerine de hassasiyet gösteren kadim bir milletiz.”
Evlerde pişen yemekler sinilerle odaya gönderilir, misafir sayısına göre yatak yorgan takviyesi yapılırdı. Misafirin, yolcunun ansızın gelme olasılığını bildikleri için köy kadınları her zaman hazırlıklı olur, bal, kavurma ve kaymak bir köşede sürekli muhafaza edilirdi.
Köyün ihtiyaçları ve sorunları muhtar ve ihtiyar heyeti tarafından bu odalarda konuşulur, ahaliye buradan bilgi verilir, burada fikir alınırdı. Köye tutulacak çoban, kiraya verilmiş bir yaylak ya da dağın kira bedelinin ibrazı, caminin eksiklerinin karşılanması konuları, ortak bir karar alınarak sonuca bu odalarda bağlanırdı. Yaylacıların hangi zamanda hazırlıklara başlayacağı, hayvanların hastalıklara karşı ne şekilde korunacağı da geçmiş tecrübelerle tekrar gözden geçirilirdi.
Misafirin olmadığı zamanlarda (özellikle kış akşamlarında) bir sohbethane, kültür aktarımının yapıldığı halk mektepleri gibi kullanılan odalardan ayağı yer gören her erkek çocuğu, babasıyla veya dedesi ile beraber nasiplenirdi.
Köy odaları tek odadan oluşur ve en az iki duvarı 30-40 santimetre yükseklikte ahşap sedirle çevrilir. Bunların üzerleri yün minderler ve halı yastıkları ile döşenir. Halı yastıklarının ağırlıklı rengi bordo olup, bunlar muska, küpe, göz bukağı ve tarak motiflerinin işlendiği halı tezgâhlarında kadınlar ve kızlar tarafından dokunurdu. Üzerlerine kanaviçe işlemeli, dantelli örtüler yayılıp aynı örtünün benzerlerinden duvara monte edilen ahşap askılığın üzerine kıyafetleri kapatması amacıyla bir kadın zarafetinin kendisini gösterdiği örtüler çekilirdi. Bu askının üzerinde tek sıra raf olur. Üzerine kurutulmuş süs kabakları, sümbül otları, papatyalar ve kahve fincanlarının yanına muhakkak tütün kolonyası ilâve edilir. Bu kolonya, odanın karakteristik yapısı ile özdeşleşmiş tek koku olur. Odanın ortasında duran yuvarlak sac soba, zamana tanıklık edenlerin sohbetlerine üzerindeki güğümden taşan suyun sesi ile eşlik ederken nar gibi kızaran gövdesi, tavana yansıyan ışık oyunlarıyla ayrı bir ambians katar, demlikten kuşburnu çayı kokusu sohbetlerin demi ile demlenirken, odun çıtırtıları bu sohbetlere dışarıdan gelen tipi seslerine nispet yaparcasına keyif katardı.”
Bekir Baş: “Hollana’da doğan ve yetişen neslimizin bu kadim geleneğimizi görmesini ve bir nebze olsun yaşamasını istiyoruz”
Amsterdam Kümbet Vakfı Başkanı Bekir Baş bir konuşma yaparak şunları dile getirdi: “Geleneksel olarak yaptığımız Köy Odası etkinliğimizi bu yılda devam ettirmek istedik. Vakıf binamızda toplandık, dostluğumuzu güçlendirmek istiyoruz. Köy Odası, Anadolu’muzun kadim geleneklerinden önemli bir kültürümüzü teşkil eder. Köy Odası, sevinçlerin üzüntülerin paylaşıldığı yerlerdir, Soğuk ve uzun kış gecelerinde, muhabbetlerin yapıldığı ve köy meselelerinin konuşulduğu yerlerdir. işte böylesine önemli bir geleneğimizi Hollanda’ da yaşatmak adına 11’inci kez Köy Odası şenliğini tertip etmekteyiz. Hollana’da doğan ve yetişen neslimizin bu kadim geleneğimizi görmesi ve bir nebze olsun yaşaması için sizin de gördüğünüz bu salonumuzu Köy Odası hâline getirdik. Salonun bu hâle gelmesinde emeği olan başta Kümbet Vakfı yöneticilerimiz ve katkıda bulunan bütün kardeşlerimize çok teşekkür ediyorum Sözlerime son verirken tekrar bütün katılımcılara ve özellikle maddî katkı sağlayan sponsorlarimiza teşekkür ediyor, selam ve muhabbetlerimi sunuyorum.”
Mahmut BurakErsoy: “Çoğumuz köy kültürü ile yetiştik, hepümizin bir köy geçmişi var”
Türkiyenin Amsterdam Başkonsolosu Mahmut Burak Ersoy da kısa bir konuşma yaparak şunları söyledi: “Türkiye’de Türkiye’yi bu kadar tanımak mümkün değil. Türkiye’nin dışına çıkınca aslında gerçekten Türkiye’ye Türkiye’nin âdetlerini, geleneklerini görebiliyoruz. Burası da bir örnek Sivas Kümbet Köyü. Ben tabii ki daha önce bu ortamda maalesef bulunmadım ama belki şunu söylemekte de fayda var. Bazılarımız kravat takıyoruz, çeket giyiyoruz. Lüks arabalara biniyoruz, kendimizi şehirli görüyoruz ama aslında çoğumuzun geldiği bir köyümüz vardır. Benim de çokları gibi bir köyüm var. Babamın annemin hâlâ gidip geldiği, dedelerimin kabrinin bulunduğu bir köyümüz var.
Biz de köy hayatından çok uzak değiliz. Bazılarımız şalvar giyer, şal takar, lastik ayakkabı giyer hatta oralarda amcalarımız, dedelerimiz, dayılarımız var. Büyüklerimiz Köy Odası kültürünü anlatırlardı. Açık havada kahvehanelerde, kıraathanelerde toplanarak sohbet edilirdi. Oyunlar oynanırdı. Öyle bir âdet vardı. Anladığım kadarıyla Sivas’ta böyle bir etkinlik yapılıyormuş. Salon çok güzel süslenmiş halılarla, kilimlerle çok renkli desenlerle dizayn edilmiş. Âdeta bir Köy Odası’nı andırıyor. Şahsım adına burada aranızda bulunmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Biraz da bizim Konsolosluk çalışmaları hakkında bilgi verelim, kendimizdenbahsedelim. Bizler Konsolosluk binasında ne gibi işler yapıyoruz ve niçin buradayız? Niçin devletimiz bizleri buraya gönderiyor? Şunu bilmenizde yarar görüyorum: Sizler bizim gözümüzde çok değerlisiniz. Tabii ki bazılarınız ara sıra resmî işlemlerini takip etmek için konsolosluk binasımıza mutlaka gelmişinizdir. Gelemeyenlerinizi de bekleriz. Muhakkak işiniz düşebilir, ama illa işinizin yapılacak olmasını beklemeyin. Yerimiz çok zor bir yerde değil. Her zaman kapımız açıktır”