Uluslararası Adalet Divanında (UAD), İsrail’in, işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alınacağı duruşmalar başladı. Filistinli Bakan Maliki, “Gazze’deki soykırım on yıllardır süren cezasızlığın sonucu.” dedi.

Selman Aksünger, Zuhal Demirci

Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki, Gazze’de devam eden soykırımın, on yıllardır süren İsrail’e karşı “cezasızlık ve eylemsizliğin” sonucu olduğunu belirterek, İsrail’in cezasızlığına son vermenin “ahlaki, siyasi ve hukuki zorunluluk” olduğunu söyledi.

Hollanda’nın idari başkenti Lahey’deki Barış Sarayı’nda faaliyetlerini yürüten Uluslararası Adalet Divanında (UAD), İsrail’in, işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alınacağı duruşmalar başladı.

Filistin heyetine Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki başkanlık ederken, heyette Filistin’in Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Riyad Mansur da yer aldı.

Maliki, duruşmanın başında yaptığı konuşmasında, İsrail’in Gazze’deki saldırıları nedeniyle bölgedeki insani krize işaret ederek, “Gazze’de yarısı çocuk 2,3 milyon Filistinli kuşatılmış ve bombalanmış, öldürülmüş, sakat, aç bırakılmış ve yerinden edilmişken karşınızda duruyorum.” ifadesini kullandı.

 

Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’da yaşayan 3,5 milyondan fazla Filistinlinin, topraklarının sömürgeleştirilmesine ve bunu mümkün kılan ırkçı şiddete maruz kaldığına dikkati çeken Maliki, “Filistin’de, hayatınızın tamamını mülteci olarak geçirebilir, onurunuzdan ve yaşamınızdan mahrum bırakılabilirsiniz.” dedi.

Maliki, Filistin’in halkı bulunmayan bir toprak olmadığının altını çizerek, “Bu topraklarda siyasi, kültürel, sosyal ve dini yaşam vardı.” diye konuştu.

Filistin’de İsrail işgali öncesindeki yaşamdan fotoğraflar da paylaşan Maliki, halihazırda Filistin halkını bekleyen seçeneklerin etnik temizlik, apartheid ya da soykırım olduğunu söyledi.

BM tüzüğünde, tüm halkların kendi kaderini tayin hakkının güvence altına alındığını, dünyanın sömürgecilikten ve ırk ayrımcılığından kurtarılmasının taahhüt edildiğini hatırlatan Maliki, “Ancak Filistinliler on yıllardır bu haktan mahrum bırakılıyor.” dedi.

Bakan Maliki, “Gazze’de devam eden soykırım, on yıllardır süren cezasızlık ve eylemsizliğin bir sonucudur. İsrail’in cezasızlığına son vermek ahlaki, siyasi ve hukuki bir zorunluluktur.” değerlendirmesinde bulundu.

“Bu adaletsizliklerin ve aşağılamaların hiçbir haklı gerekçesi olamaz”

Konuşmasında, UAD’ye Filistin’e ilişkin beş harita sunan Maliki, bunlardan ilkinde, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olmaları gerektiğini vurguladığı tarihi Filistin haritası yer aldı.

 

İkinci haritada, Filistinlilerin iradesini yok sayan 1947 BM haritasını gösteren Maliki, üçüncü haritada tarihi Filistin topraklarının dörtte üçünün 1948-1967 yılları arasında İsrail’e katıldığını gösteren haritayı sundu.

Maliki, 2020 tarihli dördüncü haritada da Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün yasa dışı Yahudi yerleşimciler tarafından işgalinin, Filistin topraklarının ilhakının sürdüğü tabloyu gözler önüne serdi.

Filistinli Bakan, “İsrail işgalinin ilk gününden itibaren, işgalini geri dönülmez kılmak amacıyla toprakları sömürgeleştirmeye ve ilhak etmeye başladı.” ifadesini kullandı.

Beşinci haritada ise İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından BM Genel Kurulunda sunulan ve “yeni Orta Doğu” olarak tanımlanan haritayı gösteren Maliki, şu ifadeleri kullandı:

“Bu haritada Filistin diye bir şey yok, sadece Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e kadar olan tüm toprakları kapsayan İsrail var. Bu size Filistin’in uzun süreli ve kesintisiz işgalinin neyi amaçladığını göstermektedir, Filistin’in tamamen ortadan kalkması ve Filistin halkının yok edilmesi. Bu adaletsizliklerin ve aşağılamaların hiçbir haklı gerekçesi olamaz, bunların devam etmesine izin vermek kabul edilemez ve affedilemez.”

Filistin’in avukatları, İsrail’in yasa dışı işgalini anlattı

Bakan Maliki’nin duruşmanın başındaki konuşmasının ardından söz alan Filistin’in avukatlarından Potsdam Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Andreas Zimmermann, İsrail’in işgale ve çatışmalara son verecek müzakereleri ısrarla reddettiğini söyledi.

İsrail’in, uyuşmazlıkları barışçıl yolla çözme yükümlülüğüne aykırı davrandığının altını çizen Zimmermann, BM’nin onlarca kararını uygulamadığını, uluslararası hukuka ve BM Şartı’na aykırı hareket ettiğini belirtti.

“Mahkemenin tespitleri hem acil hem de önemlidir”

Avukat Zimmermann, mahkemenin talep edilen görüşü vermeyi reddetmesi için hiçbir zorlayıcı nedenin bulunmadığını vurgulayarak, “İsrail’in her gün devam eden ve yoğunlaşan uluslararası hukukun emredici normlarını ihlali göz önüne alındığında, mahkemenin tespitleri hem acil hem de önemlidir. Mahkeme, açıkça talep edilen görüşü sunma yetkisine sahiptir.” dedi.

İsrail’in, uluslararası hukuk temelinde Filistin’le anlamlı müzakerelere girmeyi defalarca reddettiğini anımsatan Zimmermann, “Dolayısıyla, gelecekteki müzakerelerin sadece varsayımsal olasılığı, uluslararası hukukun uygulanmasından kaçınmak için bir bahane olarak kullanılamaz.” değerlendirmesinde bulundu.

“Uluslararası hukuka göre bu işgale tamamen ve koşulsuz son verilmeli”

Duruşmada söz alan avukatlardan Paul S. Reichler de İsrail’in Filistin topraklarını uzun süredir devam eden işgali ve ilhakının yasa dışı olduğunu vurgulayarak, uluslararası hukuka göre bu işgale tamamen ve koşulsuz son verilmesi gerektiğini geçerli ve tartışmasız gerçeklere dayanarak anlatacağını belirtti.

Reichler, uluslararası hukuka göre işgalin sadece geçici durum olabileceğinin “çok açık” olduğunun altını çizerek, işgalin nihai amacının ise “en az sayıda Filistinliyle en fazla miktarda Filistin toprağının kalıcı ele geçirilmesi” olduğunu söyledi.

“Sadece ABD ve Fiji, İsrail’in ihlallerini savunuyor”​​​​​​​

Avukat Reichler, davaya katılan diğer devletlerin sundukları yazılı beyanlarda Fiji ve ABD haricinde işgali açıkça savunan hiçbir devletin bulunmadığına dikkati çekti.

Danışma görüşüne beyanlarını sunan tüm devletler benzer şekilde İsrail’in tüm ihlallerine karşı çıkarken Fiji ve ABD’nin ise genel eğilimden farklı olarak İsrail’i destekleğini kaydeden Reichler, “İsrail, hangi uluslararası hukuk ihlalini yaparsa yapsın ABD, İsrail’i hesap vermekten korumak için öne çıkıyor.” dedi.

Reichler, bu bağlamda, eski ABD Başkanı Barack Obama’nın “İsrail’in işgaline karşıyız ve hukuka aykırı. Diplomatlarımız, İsrail’i savunmak ile hukuken karşı çıktığımız şeyler arasında ikilemde kalıyor.” şeklindeki ifadelerini hatırlattı.

“İsrail apartheid rejimi uyguluyor”

Duruşmada söz alan Filistin’in avukatlarından Afrika Birliği, Göç Gözlemevi Direktörü Büyükelçi Dr. Namira Negm, İsrail’in Filistinlilerin tamamını “şüpheli” olarak gördüğünü belirterek, “BM’nin Yahudi yerleşimcilerin silahlandırılmasının sonlandırması gerektiği kararlarına rağmen İsrail, Filistinlilere saldıran bu yerleşimcileri engellemekte başarısız oldu.” dedi.

Negm, İsrail’in, işgali altındaki Filistin topraklarında uyguladığı ayrımcı politikaların, Filistinlilerin tüm insan haklarını engellemeyi hedeflediğini vurgulayarak, “İsrail, işgali altındaki Filistin topraklarında apartheid rejimi uyguluyor. Bu 21. yüzyılın apartheid uygulamasıdır.” dedi.

Filistinlilerin maruz kaldığı ayrımcılığın apartheid olduğuna ilişkin deliller sıralayan Negm, İsrailli Yahudiler ve Filistinli Müslümanlar diye iki ayrı grubun olduğunu ve Filistinli Müslümanların çok ciddi ayrımcılığa maruz kaldığını söyledi.

Negm, İsrail’i daha önce ziyaret etmeyenler İsrail vatandaşlığı alabilirken, Filistin’de doğup hayatının tamamını Filistin’de geçirenlerin vatandaşlıktan mahrum bırakıldığını kaydederek, “Filistinlilere yönelik ayrımcılık, hayatın her aşamasında görülüyor. Eğer bunlar apartheid değilse, apartheid nedir?” sorusunu yöneltti.

Yahudi avukat Sands: İsrail, Gazze’yi bombalayarak yerle bir etti

Filistin’in avukatlarından İngiltere’deki University College London’da Hukuk Profesörü Philippe Sands de konuşmasında, Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkının geçerliliğine ilişkin şüphe bulunmamasına rağmen, İsrail’in Filistinlilerin bu haklarını kullanmalarını engellediğini bildirdi.

Yahudi avukat Sands, İsrail’in, Filistin’in toprak bütünlüğünü yarım yüzyılı aşan yasa dışı işgalle ihlal ettiğine işaret ederek, “İsrail, Filistinlileri küçük yerleşim birimlerine mahkum etti, duvar inşa ederek hapsetti, Kudüs’ün statüsünü değiştirdi, Gazze’yi bombalayarak yerle bir etti.” dedi.

İsrail’in, Filistinlilerin topraklarında demografik yapıyı değiştirmeyi amaçladığına dikkati çeken Sands, şunları söyledi:

“İsrail, Filistinlilerin başta su kaynakları olmak üzere doğal kaynaklarına erişimini engelleyerek, kaynaklar üzerindeki hakimiyet hakkını engelliyor. Filistinlilerin özgürlüklerinin ellerinden alınması, doğal kaynaklarına el koyulması, Gazze’nin ablukası, Filistinlilerin seyahat ve çalışma özgürlüklerinin ihlali, kültürel ve dini haklarının ellerinden alınması, Mescid-i Aksa’ya girişlerinin engellenmesi, üniversitelerin ve kültürel mirasının yıkılması, dini liderlerin baskılanması, 6 yaşındaki Gazzeli kız çocuğu Hind’in öldürülmesi, insani yardıma muhtaç bırakılması İsrail’in ihlallerinden sadece bazıları.”

“Gazze’nin bombalanması, tüm insanlığı özünden sarsıyor”

Avukat Sands, İsrail’in, Filistinlilerin özgürlüğünü, Filistin toprakların tamamında ve sonsuza karar ihlal etmeyi hedeflediğini belirterek, “140’tan fazla ülke Filistin’i bir şekilde devlet olarak tanıyor, Filistin’in devlet statüsü İsrail’in onayı bağlı değil.” değerlendirmesinde bulundu.

İsrail’in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı üzerinde veto yetkisine sahip olmadığını vurgulayan Sands, Filistin’in ulusal bağımsızlık ve egemenliğe sahip olması gerektiğini kaydetti. Sands, “UAD’ye sunulan 57 yazılı beyandan hiçbiri, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını reddetmiyor.” dedi.

“Kudüs’ü 57 yıldır işgal altında tutan İsrail’in bu işgale son verme yükümlülüğü var”

Filistin’in avukatlarından Paris Nanterre Üniversitesinden emekli Profesör Alain Pellet de işgal ve ihlallerin, devletler açısından sorumluluğu da beraberinde getirdiğine değinerek, Filistinlilerin, başta kendi kaderini tayin hakkı olmak üzere ihlal edilen haklarının uluslararası hukukun emredici kuralları tarafından yasaklandığını belirtti.

Pellet, “İsrail bu ihlallerini gerekçelendirmek için durumun kendisini bu ihlalleri yapmaya mecbur bıraktığını ileri süremez. Bu kurallar emredici nitelikte ve aleyhine hareket edilmesi yasaklanan kurallardır.” diye konuştu.

İsrail’in sorumluluğunun tespit edilmesi için ABD’nin iddia ettiği şekliyle “müzakereler gerektiği” argümanının doğru olmadığını vurgulayan Pellet, UAD’nin devletlerin sorumluluğuna karar vermesi için böyle bir şart koymadığını ifade etti.

Pellet, konuşmasında, Kudüs’ü 57 yıldır işgal altında tutan İsrail’in bu işgale son verme yükümlülüğü olduğunu dile getirerek, İsrail’in, Filistin topraklarındaki işgali sonlandırma yükümlüğü de olduğunu söyledi.

Avukat Pellet, İsrail’in, hukuk dışı eylemlerinin mağdurların zararlarını da tazmin etmesi sorumluluğu olduğuna dikkati çekerek, İsrail’in sistematik ve ciddi şekilde uluslararası sorumluluklarını ihlal ettiğini bildirdi.

Filistin’in BM Daimi Temsilcisi Mansur, Uluslararası Adalet Divanında gözyaşlarını tutamadı

Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki’nin başkanlık ettiği Filistin heyetinde BM Daimi Temsilcisi Riyad  Mansur da yer aldı.

Maliki ve Filistin’in avukatlarının konuşmalarının ardından söz alan Mansur, Filistin halkı, hukuk ve barış tehlikede olduğu gerekçesiyle BM Genel Kurulunun, UAD’ye Filistin’le ilgili sorular yönelttiğini anımsattı.

Mansur, “Bu sorularla ilgili olarak hukukun açıklığı, İsrail tarafından devam eden ihlalin kanıtlarıyla eşleşmektedir, bu ihlal en insanlık dışı seviyelere ulaşmıştır.” dedi.

Filistin halkının, 75 yıldır bulunduğu coğrafyanın ve hatta tarihin dışına itilme girişimleriyle karşı karşıya kaldığına işaret eden Mansur, “Hukuk kesinlikle açık olmasına rağmen hesap verilebilirlik olmadan ayaklar altına alınıyor, adalet yok ve adalet olmadan barış olamaz.” diye konuştu.

İsrail’in 75 yıl sonra yasa dışı davranışlarının sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılması gerektiğini vurgulayan Mansur, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İsrailli liderler, artık niyetlerini gizleme ihtiyacı hissetmiyor. Filistin halkından öyle ya da böyle kurtulacaklarını açıkça söylüyorlar. Onlar, yasalara meydan okuyor ve yasalar da zar zor karşılık veriyor. Filistin için hukuk, eylem ve hesap verebilirlik için katalizör olmaktan ziyade ihlallerin ciddiyetinin bir ölçüsü olmaya devam ediyor. Bugün Gazze’deki Filistinli çocuklar için uluslararası hukuk ne anlama geliyor? Uluslararası hukuk ne o çocukları ne ailelerini ne de topluluklarını korumadı. Biz, payına düşenden çok daha fazla acıya katlanmış gururlu ve dirençli bir halkız. Bugün Filistinli olmak çok acı verici. Nasıl böyle bir kayba ve adaletsizliğe maruz kalabildik? Böyle bir hukuksuzluk ve aşağılanma tekrar tekrar yaşanır mı?”

“Adalet arayışımız bizi UAD’ye getirdi”

Mansur, İsrail’in hukuka aykırı ilhakını yasallaştırmaya ve yüz binlerce yasa dışı yerleşimciye alan açmaya çalıştığına dikkati çekerek, Filistinlilerin varlığını inkar eden İsrail’in ihlallerini sonlandırmak yerine artırdığını kaydetti.

Filistinlilerin adalet arayışının kendilerini UAD’ye getirdiğini belirten Mansur, Divanı İsrail’in işgal altındaki topraklardaki varlığının yasa dışı olduğunu teyit etmeye çağırdı.

Mansur, “(UAD’den) İşgalin derhal, tamamen ve koşulsuz şekilde sonlandırılması gerektiği görüşüne hükmetmenizi istiyoruz.” dedi.

“Filistin halkı sadece kendi haklarına saygı gösterilmesini talep etmektedir”

Konuşmasının sonunda Filistinli çocuklardan söz ederken gözyaşlarına hakim olamayan Mansur, şu ifadeleri kullandı:

“Filistin Devleti, bu mahkemeye uluslararası hukukun korunması, adaletsizliğin sona erdirilmesi, adil ve kalıcı barışın sağlanması için uluslararası topluma rehberlik etmesi, Filistinli çocukların demografik bir tehdit olarak değil çocuk olarak muamele gördüğü, ait olduğumuz grubun kimliğinin hepimizin sahip olduğu insan haklarını azaltmadığı, hiçbir Filistinlinin ve hiçbir İsraillinin öldürülmediği, iki devletin barış ve güvenlik içinde yan yana yaşadığı bir geleceğe doğru bize yol göstermesi için çağrıda bulunmaktadır.

Filistin halkı, sadece kendi haklarına saygı gösterilmesini talep etmektedir. Daha fazlasını istemiyorlar. Daha azını ve başka hiçbir şeyi kabul edemezler. Özgürlük, adalet ve barışın geleceği burada ve şimdi başlayabilir. Yasanın ne olduğu, neyi gerektirdiği ve uygulamada ne anlama geldiği konusunda mümkün olan en net açıklamayı yapmak sizin elinizdedir. BM’nin tüm üyeleri olarak bilgeliğinize, adilliğinize, adalete ve hukukun üstünlüğüne olan bağlılığınıza güveniyoruz.”

Duruşmalar kapsamında, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 52 devletin yanı sıra Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Afrika Birliği, 19-26 Şubat tarihlerinde, İsrail’in Doğu Kudüs dahil işgali altındaki Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki neticelerine ilişkin beyanlarda bulunacak.

Başta İsrail olmak üzere, işgalin devletler ve BM açısından sonuçlarının da ele alınacağı 6 gün sürecek duruşmalarda her bir devlet ve kuruluş otuzar dakika sunum yapacak.

Filistin tarafının sunumuyla başlayan duruşmalarda, Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı tarafından gerçekleştirilecek sunumu, son gün olan 26 Şubat’ta TSİ 12.00’de gerçekleştirilecek.

Hollanda’nın idari başkenti Lahey’deki Barış Sarayı’nda faaliyetlerini yürüten UAD’de halka açık yapılacak duruşmalar canlı yayınlanıyor.

Sözlü sunumlarda sadece Filistin’e 3 saat süre tanınıyor.

Sözlü beyanda bulunacak devletler arasında ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya, İran, Kanada, Mısır, Güney Afrika, Japonya, İspanya, Suudi Arabistan, Malezya, Pakistan, Hollanda’nın yanı sıra AB, Orta Doğu ve Asya-Pasifik bölgesinden çok sayıda ülke bulunuyor.

Divan önünde danışma görüşünde ilk defa bu kadar çok sayıda devletin yazılı ve sözlü beyanda bulunduğu görülürken, yazılı beyanda bulunan İsrail’in sözlü duruşmalarda yer almaması dikkati çekiyor.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 57 ülke ve uluslararası kurum, danışma görüşü verilecek sorular hakkındaki kendi tutumlarını içeren yazılı beyanlarını UAD’ye sunmuştu.

BM Genel Kurulu, Uluslararası Adalet Divanından görüş istemişti

BM Genel Kurulu 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD’den, Divan Statüsü’nün 65. maddesine dayanarak 1967’deki savaştan bu yana İsrail’in Filistin’deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru yöneltti.

BM Genel Kurulunun Divandan talep ettiği sorular şu şekilde:

“1- İsrail’in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?

2- İsrail’in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?”

Danışma görüşü talebi 17 Ocak 2023’te BM Genel Sekreteri tarafından UAD’ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin’e, danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.

Danışma görüşünün etkisi nedir?

UAD’nin verdiği danışma görüşleri her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.

Divan’ın, İsrail’in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004’te verdiği danışma görüşünde, duvarın hukuka aykırı olduğunu tespit etmesinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail’e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartı koyması dikkat çekiyor.

Yine UAD’nin 22 Temmuz 2010’da, uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmenin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova’nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.

UAD’nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğu yönünde olması durumunda, bunun İsrail ve diğer ülkeler açısından getirdiği sonuçları da tespit etmesiyle, İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkelerin uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlanmaları muhtemel.