Uluslararası Adalet Divanında (UAD) İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalarda ABD, İsrail’in Filistin’i işgalini “güvenlik endişeleri” gerekçesiyle meşru göstermeye çabaladı.

Uluslararası Adalet Divanında (UAD) İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalarda Küba, ABD’yi, İsrail’in Gazze’deki suçlarına ortak olmakla itham etti.

Hollanda’nın idari başkenti Lahey’deki Barış Sarayı’nda faaliyetlerini yürüten UAD’de İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalar devam ediyor.

Duruşmalarda Küba adına söz alan Dışişleri Bakan Yardımcısı Anayansi Rodriguez Camejo, “İşgalci güç İsrail’in hukuka aykırı kuvvet kullanımı nedeniyle Filistin halkı, kadınlar ve sivil nüfus bir bütün olarak katledilmeye devam ediyor. Bu katliam, uluslararası hukuka göre soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan sorumlu olan Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerin suç ortaklığıyla gerçekleşmektedir.” dedi.

İsrail’in Filistin topraklarını işgalinin uluslararası hukuka göre gayrimeşru olduğunu vurgulayan Camejo, “İsrail’in sivil ve savaşan ayrım yapmayan politikaları, Filistinlilere yönelik yıllardır süren işgal, işkence, zorla yerinden etme, hapsetme ve vatandaşlık haklarını reddetme politikalarının devamıdır.” değerlendirmesinde bulundu.

Camejo, İsrail’in Filistin’deki işgalini reddetmenin, UAD kararlarına uyumun, ülkeler için uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülük olduğunu vurguladı.

“İsrail, Filistin’de yaptığı ihlallerle BM Genel Kurulu, Güvenlik Konseyi ve Uluslararası Adalet Divanı tarafından kabul edilen çok sayıda karar ve hükmü görmezden geldi.” diyen Camejo, ABD’nin de BM Güvenlik Konseyinde veto yetkisini kullanarak uluslararası toplumun Filistin konusunda etkin şekilde harekete geçmesini 47 kez engellediğine işaret etti.

Camejo “İsrail’in ihlali, Amerika Birleşik Devletleri’nin gerçek eylemsizliğinin bir sonucu olup, Güvenlik Konseyindeki veto ayrıcalığının kötüye ve sorumsuzca kullanılmasının doğrudan bir sonucudur.” dedi.

Kolombiya

Kolombiya adına söz alan Dışişleri Bakan Danışmanı Andrea Jimenez Herrera da İsrail’in Filistin’i işgalinin uluslararası hukuka ve BM Şartı’na aykırı olduğunu belirterek Uluslararası Adalet Divanından bu yönde bir karar almasını istedi.

Herrera, “İsrail, Filistin topraklarındaki yasa dışı işgal, yerleşim ve ilhak faaliyetlerine son vermelidir. Bunu kayıtsız, şartsız, derhal ve eksiksiz yapmalıdır. Devam etmekte olan uluslararası haksız eylemlere son vermeli ve bunların tekrarlanmayacağına dair uygun güvence ve garantiler sunmalıdır. İsrail ayrıca uluslararası insancıl hukuka ve uluslararası insan hakları hukukuna saygı göstermelidir. Bunlar Filistin halkının haklarıdır.” dedi.

Mısır, İsrail’i Gazze’de yaşamı imkansız hale getirmekle suçladı

Duruşmalarda Mısır adına söz alan Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviri Jasmine Musa ise İsrail’in Gazze’de 29 bin masum insani öldürerek ve 2,3 milyon insanı zorla yerinden ederek vahşi saldırılarına ve uluslararası hukuk ihlallerine devam ettiğini söyledi.

Musa, “İsrail kuşatma ve aç bırakma yoluyla bilerek ve isteyerek Gazze’de yaşamı imkansız hale getirecek şartlar oluşturuyor.” diyerek, İsrail’in bu amaç doğrultusunda bombardımanları sürdürdüğünü ve insani yardımların dağıtılmasını engellemeye devam ettiğini belirtti.

İsrail’in Gazze’nin güneyinde 1,4 milyondan fazla kişinin sığındığı Refah kentine “eli kulağındaki kara saldırısının” Filistinli sivillerin zorla gönderilmesi politikasını ilerletmeye dönük olduğunu kaydeden Musa, İsrail’in eş zamanlı olarak Batı Şeria’da Filistinlilere yönelik saldırılarını ve kısıtlamalarını yoğunlaştırdığını, evlerini yıktığını ve yasa dışı Yahudi yerleşimcilerin saldırılarını teşvik ettiğini dile getirdi.

İsrail’in yasa dışı Yahudi yerleşimlerle iki devletli çözüm ihtimalini zayıflatmayı sürdürdüğüne dikkati çeken Musa, İsrail’in nihai amacının Filistinlileri topraklarından tamamen sürmek olduğunu vurguladı.

Musa, uluslararası hukuka göre Batı Şeria, Gazze ve Kudüs dahil Filistin topraklarının statüsünün silahlı çatışmalarla, işgal ve ilhak politikalarıyla değiştirilemeyeceğinin altını çizerek, Uluslararası Adalet Divanından bu doğrultuda karar almasını istedi.

Birleşik Arap Emirlikleri

Divan’da Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) adına sunum yapan bu ülkenin Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Lana Nuseybe de uluslararası hukukun ne zaman ve nasıl uygulandığı konusunun, kutuplaşmanın arttığı bir dönemde kritik önem taşıdığına dikkati çekerek, “Uluslararası hukuk alakart menü olamaz. Herkese eşit şekilde uygulanması gerekir.” ifadesini kullandı.

Nuseybe, İsrail’in Gazze’nin güneyindeki Refah kentine saldırısı nedeniyle buranın boşaltılması planına işaret ederek, bu saldırıyla şehre sığınan yaklaşık 1,5 milyon yerinden edilmiş Gazzelinin gidecek hiçbir yerinin kalmayacağını vurguladı.

“İsrail, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 33. maddesini ihlal ederek Filistin halkına karşı toplu cezalandırma politikası uyguladı.” diyen Nuseybe, 2023’ün, BM’nin kayıtlarına göre Batı Şeria’daki Filistinliler için de açık ara en ölümcül yıl olduğunu belirtti.

Nuseybe, İsrail’in Kudüs’ün özel karakterine zarar veren ve kültürel mirasını silen önlemler almasının “son derece endişe verici” olduğunu belirterek, “İsrail’in Doğu Kudüs’te ve işgal altındaki Filistin topraklarındaki ihlalleri, iki devletli çözümün uygulanabilirliğini tehdit ediyor ve işgalin doğasına aykırıdır.” değerlendirmesini yaptı.

“İsrail işgali yasa dışıdır ve sona ermesi gerekiyor.” diyen Nuseybe, İsrail’in Filistin halkına gerekli gıda ve tıbbi yardım malzemenin Gazze Şeridi’ne girmesine izin vermesi gerektiğini vurguladı.

Nuseybe, İsrail’in ihlallerine dikkati çekerek, “Birleşmiş Milletler organları, bu ihlallere son verilmesini sağlamak amacıyla kendi yetki alanları dahilinde her türlü adımı atabilir ve atmalıdır.” dedi.

ABD, Uluslararası Adalet Divanında İsrail’in işgalini “güvenlik endişeleri” ile aklamaya çalıştı

Duruşmalarda ABD adına söz alan Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviri Vekili Richard Visek, Divan’dan istenen danışma görüşünün, İsrail’in güvenlik endişelerini hesaba katmadığını savundu.

Visek, mahkemede daha önce sunum yapan devletlerin ABD’nin yazılı beyanlarını doğru yorumlamadığını, ABD’nin, Divan’ın danışma görüşü verme yetkisine karşı çıkmadığını iddia etti.

Divan’a yöneltilen sorunun, uyuşmazlığın taraflarından sadece İsrail’in eylemlerine odaklandığını ifade eden Visek, “Divan’ın, İsrail’in tek taraflı, derhal ve koşulsuz olarak geri çekilmesi çağrısında bulunan bir görüş vermesi, İsrail’in meşru güvenlik ihtiyaçlarını göz ardı etmek anlamına gelir.” dedi.

Visek, verilecek danışma görüşünün, iki devlet arasındaki uyuşmazlıkta sadece bir tarafın ihlal ve eylemlerine odaklanmasının doğru olmadığını, görüşün, devletler arasındaki barış sürecini zedelemeyecek şekilde olması gerektiğini ileri sürdü.

ABD, İsrail’in işgalini savundu

Uluslararası hukukta işgalin belirli bir süre ile sınırlandırılmadığını ileri süren Visek, “Amerika Birleşik Devletleri’nin yazılı görüşlerinde de belirtildiği üzere, uluslararası hukuk bir işgalin ne süresine ne de işgal hukuku ihlallerine dayanarak hukuka aykırı veya geçersiz kılınmasını öngörür.” dedi.

Visek, işgalin, uluslararası hukuktaki geçici bir tedbir olduğunu vurgulasa da İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin hukuka aykırı olduğu yönündeki bir görüşün yanlış olacağını savundu.

Visek: “Divan, İsrail’in, işgali altındaki topraklardan derhal ve koşulsuz olarak çekilmenin yasal bir zorunluluk olduğuna karar vermemelidir. Divan, önündeki soruları BM Şartı’ndaki barış ve güvenlik ilkesi temelinde ve işgal hukukunun yerleşik ilkeleri çerçevesinde ele alabilir.” ifadelerini kullandı.

ABD, “Filistin devletine giden yolu” destekliyor

Visek, ABD’nin “Filistin devletine giden yolu” da içeren “bölgede kalıcı barışa yol açacak siyasi çözüm” istediğini savundu.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in “Filistinlilerin siyasi talepleri karşılanmadıkça İsrail için kalıcı bir güvenliğe sahip olamayacağız.” şeklindeki sözlerini hatırlatan Visek, “İki halkın eşit ölçüde özgürlük, güvenlik, fırsat ve onurla yan yana yaşadığı ve tüm devletlerin güvenli ve tanınmış sınırlar içinde barış içinde yaşama hakkına saygı göstererek daha geniş bölgesel entegrasyon ve istikrarla sonuçlanan bir çözüm için devletlerin geniş bir desteği söz konusudur.” şeklinde konuştu.

Visek, İsrail-Filistin çatışmasının sona ermesinin ancak iki devletli bir çözümle mümkün olduğunu belirterek, “İsrailliler meşru güvenlik ihtiyaçlarının karşılandığını görmeli, Filistinliler de tam bağımsız, yaşayabilir ve egemen bir devlete yönelik meşru isteklerinin Birleşmiş Milletler kararları doğrultusunda gerçekleştiğini görmelidir.” ifadesini kullandı.

“Kalıcı barışa giden yol, müzakerelerden geçmektedir”

ABD’nin, BM Güvenlik Konseyi ve BM Genel Kurulunun ortaya koyduğu iki devletli çözüme ve bunun hayata geçirilmesi için oluşturulan çerçeveyi desteklediğini savunan Visek, “Kalıcı barışa giden yol müzakerelerden geçmektedir.” dedi.

Visek, Filistin’deki mevcut krizin bu barışın sağlanmasına duyulan hayati ihtiyacı ortaya koyduğunu ve bölgesi ile entegre olmuş güvenli bir İsrail’in yanında güvenli ve emniyetli bir şekilde yaşayan bir Filistin devletinin var olması gerektiğini vurguladı.

İsrail’in, 7 Ekim’deki olayların ardından Gazze’ye başlattığı saldırıların “Filistinli siviller için ciddi, yaygın ve trajik sonuçlar” meydana getirdiğini belirten Visek, “Batı Şeria’da da aşırılık yanlısı yerleşimcilerin ayaklanması dahil olmak üzere şiddet olayları artmıştır.” diye konuştu.

Visek, “Dünyanın neresinde olursa olsun, toprakların barışçıl yollarla tesis edilmiş statüsünü güç ya da baskı yoluyla değiştirmeye yönelik tek taraflı yan girişimlere şiddetle karşı olduğumuzu defalarca ifade ettik.” diyerek uluslararası hukuka göre kuvvet kullanarak toprak kazanımının yasak olduğunu hatırlattı.

Fransa, Uluslararası Adalet Divanında İsrail’in Gazze’yi ilhak açıklamalarını kınadı

Fransa, İsrailli yetkililerin Filistinlileri göndererek Gazze’de yasa dışı yerleşimler kurma niyetini ortaya koyan açıklamalarını kınadı.

Duruşmalarda Fransa adına söz alan Dışişleri Bakanlığı Hukuk İşleri Direktörü Diégo Colas, ülkesinin 1967 sınırlarına dayanan iki devletli bir çözüme desteğini vurgulayarak barış sürecinin kararlı ve inandırıcı bir şekilde yeniden başlatılması çağrısında bulunduklarını ifade etti.

Colas İsrail’e “Sivillere ve yardım görevlilerine yönelik saldırıların engellenmesi hem ahlaki bir zorunluluk hem de uluslararası bir yükümlülüktür.” hatırlatmasında bulunarak “İsrail, her zaman ve her durumda ayrımcılık, gereklilik, orantılılık ve ihtiyatlılık ilkelerini net bir şekilde ortaya koyan uluslararası insancıl hukuka uymalıdır.” dedi.

Fransa’nın İsrail’in işgal ettiği bölgeleri yasa dışı yerleşimcilere açmasına kesinlikle karşı çıktığını belirten Colas, “Fransa, Kudüs dâhil olmak üzere Filistin topraklarının tamamının birliğinin, devamlılığının ve bütünlüğünün korunması gereğine ters düşen her türlü eylemin, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının ihlali olduğu görüşündedir.” diye konuştu.

“Yerleşimlerin genişletilmesi ve bu yerleşimlerden kaynaklanan ihlaller, yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulmasını baltalamaktadır.” diyen Colas, ülkesinin şiddete başvuran yasa dışı Yahudi yerleşimcilere yaptırım kararı aldığını hatırlattı ve aynı adımı AB’nin de atması için çaba gösterdiklerini söyledi.

Colas, uluslararası hukukta işgalci gücün toprak ilhakını meşrulaştıracak hiçbir hüküm bulunmadığını vurgulayarak “Bu bağlamda, işgalin özellikle uzun süreli olması hiçbir durumda ilhak iddialarını meşrulaştıramaz. Tam tersine uluslararası hukukun temel ilkelerinden biri, bu tür bir ilhakın yasaklanmasıdır.” dedi.

Uluslararası hukukun aynı zamanda işgalci güç tarafından söz konusu bölgenin demografik yapısını değiştirecek tedbirlerin uygulanmasını açıkça yasakladığına işaret eden Colas, “Bu bağlamda Fransa’nın Gazze’de yerleşimlerin kurulmasını ve Gazze’deki Filistinli nüfusun bu bölgenin dışına nakledilmesini teşvik eden açıklamaları kınadığını” ve Uluslararası Adalet Divanından İsrail’in bu tür açıklamaları önlemek ve cezalandırmak için elinden gelen tüm tedbirleri almasını istediğini belirtti.

Colas, “Tıpkı Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze Şeridi’nin demografik yapısının değiştirilmesi, hem geleneksel hem de örfi uluslararası hukukun ciddi bir ihlalini teşkil edecektir.” uyarısında bulundu.

İsrail’in Kudüs’ü tek taraflı olan kendi başkenti ilan etmesinin de uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan Colas “Fransa, hukuk dışı toprak ilhakını tanımamaktadır.” dedi.

Colas, İsrail’in, Doğu Kudüs’teki Filistin topraklarını kamulaştırması ve aynı zamanda Doğu Kudüs’teki Filistinlilere uygulanan statünün, işgalci gücün bu tür koruyucu tedbirler alma yükümlülüğünün ihlal ettiğini kaydetti.

“Fransa, Kudüs’teki tarihi statükonun ve kutsal mekanların değişmeden muhafaza edilmesinin gerekli olduğunu düşünmektedir.” diyen Colas, İsrail’in ihlallerine son vererek bunlardan zarar görenleri tazmin etmesi gerektiğini ifade etti.

Rusya, Uluslararası Adalet Divanında ABD’yi Filistin’deki sorunların kaynağı olarak gösterdi

Rusya, Filistin’deki sorunların kaynağının ABD ve müttefiklerinin aldığı kararlar olduğunu bildirdi.

Duruşmalarda Rusya adına söz alan Lahey Büyükelçisi Vladimir Tarabrin, Filistin halkının Birleşmiş Milletler (BM) kararları uyarınca devlet kurma hakkını kullanana kadar bölgede şiddet olaylarının devam edeceğini dile getirerek “Şiddet sadece daha fazla şiddete yol açabilir. Nefret nefreti getirir. Bu kısır döngü kırılmalıdır. Rusya’ya göre, hem İsrail hem de Filistinliler için güvenlik ancak mevcut krizin temel nedenlerinin ele alınmasıyla sağlanabilir.” diye konuştu.

Tarabrin, Filistin’deki sorunların kaynağı olarak “ABD ve müttefiklerinin statükoyu dondurmaya yönelik ısrarlı politikalarını, siyasi süreçleri sulandırmalarını, kısa görüşlü ve sorumsuz yaklaşımlarını” göstererek, “Washington’un hatalı politikası, tahmin edilebileceği üzere, bugün uluslararası toplumun tüm sorumlu üyelerinin, binlerce masumun hayatına mal olan başarısızlığına yol açmıştır.” dedi.

İsrail’in ihlal ettiği yükümlülüklere uyma, devam eden ihlallerine son verme ve neden olduğu zararı tazmin yükümlülüğü olduğunu aktaran Tarabrin, İsrail’in Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına saygı göstermesi ve işgal altındaki topraklarda tüm yerleşim faaliyetlerini durdurması gerektiğini dile getirdi.

“Yasa dışı yerleşimler uluslararası hukuka aykırıdır” vurgusu

Vladimir Tarabrin, İsrail’in işgalinin Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkının gerçekleşmesini engellediğini belirterek, yasa dışı Yahudi yerleşimlerin ve Filistin halkının işgal edilen topraklardan zorla yerinden edilmesinin, uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyledi.

İsrail’in uluslararası hukuk ihlallerinin “nihai statü anlaşmasına” varılmasını engellediğini kaydeden Tarabrin, anlaşmaya varılması için müzakerelerin gecikmeksizin yürütülmesi gerektiğini ifade etti ve “Tüm devletler ve uluslararası örgütler bu tür müzakereler için gerekli koşulların yaratılmasına katkıda bulunmakla yükümlüdür.” değerlendirmesinde bulundu.

Tarabrin, “Bu şekilde varılacak anlaşma, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını kullanması ve başkenti Kudüs olan bağımsız, yaşanabilir ve birleşik bir Filistin devletinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanacaktır.” sözlerini sarf etti.

İsrail’i destekleyen Batı ülkelerine eleştiri

İsrail’in saldırılarının sürdüğü Gazze’deki şiddetin “daha önce görülmemiş ve felaket boyutlarına ulaştığını” vurgulayan Tarabrin, “Mevcut şiddet dalgası sırasında hayatını kaybedenlerin toplam sayısı neredeyse 30 bindir. Bu rakam daha önceki Arap-İsrail savaşlarında ölenlerin sayısını çoktan aşmış durumda. Gazze’den gelen görüntüler dehşet verici.” ifadesini kullandı.

Vladimir Tarabrin, Gazze’deki halkın yüzde 90’ının zorla yerinden edildiğine ve “insanlık dışı koşullarda” yaşadığına dikkat çekerek, “İsrail’in katı ablukası karşısında Gazze Şeridi gerçek bir insani felaket yaşamaktadır.” dedi.

Bölgedeki sivillerin abluka nedeniyle gıda, ilaç, yakıt ve temiz su sıkıntısı çektiğini belirten Tarabrin, “Temiz su kaynaklarına erişimin kısıtlı olması bulaşıcı hastalıkların yayılmasına neden olmaktadır. Tarım arazilerinin yüzde 20’sinden fazlası zarar görmüştür ve bu zarar bir daha asla telafi edilemeyecektir.” değerlendirmesinde bulundu.

Tarabrin, Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki eylemlerinin Gazze’deki sivillerin “toplu cezalandırılmasını” haklı gösteremeyeceğini savunarak, “İsrail’deki yetkililerin ve bazı Batılı ülkelerin, İsrail’in vatandaşlarını koruma görevine atıfta bulunarak sivillere yönelik ayrım gözetmeyen şiddeti savunmaya çalışmasının mantığını kabul edemeyiz.” diye konuştu.

Guyana, Uluslararası Adalet Divanı duruşmasında İsrail’i Filistin’i ilhak etmekle suçladı

Duruşmalarda Guyana adına söz alan Avukat Edward Craven, işgalin “doğası gereği” geçici olması, aynı zamanda işgalci gücün işgal edilen topraklarda statükoyu koruma ve kalıcı değişiklikler yapmaması gerektiğini hatırlatarak, şunları söyledi:

“Bu (İsrail’in Filistini işgali) bir ilhaktır ve ilhak uluslararası hukuka göre kesinlikle yasaktır. Bu nedenle, kalıcı olması amaçlanan bir işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğu sonucuna varmak zorunludur. Bu hukuka aykırılık, İsrail’in işgal ettiği toprakların çoğunu fiilen ilhak etmiş olmasından kaynaklanmaktadır.”

İsrail’in Doğu Kudüs başta olmak üzere işgal ettiği topraklarda yasa dışı yerleşimler oluşturarak bölgenin demografik yapısını değiştirmeyi amaçladığını belirten Craven, ayrıca İsrailli yetkililerin Batı Şeria’nın tamamı üzerinde egemenlik kurma niyetlerini “açıkça” beyan ettiğini hatırlattı.

Craven, İsrail’in “yayılmacı çıkarlarını” yıllardır BM Şartı ve uluslararası hukuka saygı gösterme yükümlülüğünün üzerinde tuttuğunu ifade ederek, “Uluslararası hukuka kasıtlı olarak meydan okumanın sonucu, Filistin devleti ve kendi kaderini tayin etme temel hakkından sistematik olarak mahrum bırakılan Filistin halkı için onlarca yıldır süren mülksüzleştirme, baskı ve adaletsizlik olmuştur.” diye konuştu.

Guyana’dan ABD’ye yanıt

İsrail işgalinin uluslararası hukukun ihlali olduğunu vurgulayan Craven, “İsrail’in işgal altındaki topraklardaki eylemleri sadece Filistin devleti ve Filistin halkı için değil, güç kullanarak toprak elde edilmesine karşı çıkan tüm devletler için de önemli sonuçları olan küresel bir endişe konusudur.” dedi.

Craven, İsrail-Filistin arasında müzakerelerin başlamasının İsrail tarafından engellendiğini ifade ederek, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun “Gazze ve Batı Şeria’da Filistin devletinin kurulmasına izin vermeyeceği” yönündeki açıklamalarını hatırlattı.

ABD’nin İsrail’in işgalini meşru göstermeye çalışan ifadelerine karşılık veren Craven, şunları kaydetti:

“Basitçe ifade etmek gerekirse, bir yandan işgal hukuku ile diğer yandan işgalin yasallığı arasında bir ayrım vardır. Bir işgalin yürütülmesi uluslararası insancıl hukuk tarafından yönetilirken, bir bütün olarak işgalin yasallığı BM Şartı ve genel uluslararası hukuk tarafından belirlenir. ABD tarafından ileri sürülen işgalin yalnızca uluslararası insancıl hukuka tabi olduğu yönündeki argüman, BM Şartı’nın ya da genel uluslararası hukukun uygulanmasına yer bırakmamaktadır. Özellikle de BM Şartı’nın ikinci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan, güç kullanarak toprak kazanmanın kesinlikle yasak olduğu ilkesine yer bırakmamaktadır.”

“İsrail (yaklaşık son 20 yılda) daha fazla toprak ilhak etti”

Gambiya adına söz alan Başsavcı ve Adalet Bakanı Dawda A. Jallow, işgalin Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını ihlal ettiğini, 56 yıldır devam ettiği için “kalıcılık” kazandığını ve bu nedenle yasa dışı olduğunu söyledi.

Jallow, işgal nedeniyle ihlal edilen “kendi kaderini tayin hakkının” uluslararası hukukun temel ilkelerinden biri olduğunu hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Birleşmiş Milletler (BM) Özel Raportörü’nün de belirttiği üzere, İsrail’in bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını engellemeye yönelik uzun süredir devam eden çabaları, Filistinlilerin kendilerini yabancı devletin tahakküm ve kontrolünden uzak bir halk olarak örgütleme kabiliyetini ihlal etmektedir.”

İşgal edilen toprakların ilhakıyla oluşturulan yasa dışı yerleşimlerin de uluslararası hukuka aykırı olduğunu ifade eden Jallow, İsrail’in yıllardır daha fazla toprak ilhak ettiğini, yasa dışı yerleşim yerlerini genişlettiğini, Filistinli nüfusu yok etmeyi sürdürdüğünü ve “apartheid rejimini” daha da kötüleştirdiğini belirtti ve “Filistin halkı kendi kaderini tayin hakkından süresiz olarak mahrum bırakılmaya devam etmektedir.” dedi.

Jallow, işgalin uluslararası mahkeme tarafından yasa dışı olduğuna karar verilmesi ve işgalin derhal sona ermesi gerektiğini vurguladı.

Macaristan’dan İsrail’e destek

Macaristan adına ilk sözü alan Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İşbirliğinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Attila Hidegh, söz konusu davayla yine UAD’da İsrail aleyhine görülen “soykırım” davasının “devam eden çatışmada bir provokasyon olarak değerlendirilebileceği, çatışmanın tırmanmasına neden olabileceği ve çözülmesine katkıda bulunmayacağını” savundu.

Dışişleri Bakanlığı BM Daire Başkanı Gergı Kocsis ise “uyuşmazlığın esasen iki taraflı olması ve taraflardan birinin rızasının bulunmamasını” gerekçe göstererek UAD’ın, danışma görüşü talebi konusunda yargı yetkisini kullanmayı reddetmesi gerektiğini öne sürdü.

Kocsis, tavsiye niteliğinde bir görüş sunmanın “İsrail’in rızasını aşma” anlamına geleceğini savunarak, İsrail’in Filistin ile müzakereler ve barış sürecine katılmaya hazır olduğunu ileri sürdü.

Kocsis “BM Şartı’na göre uluslararası barış ve güvenliğin korunmasından birincil derecede sorumlu olan BM Güvenlik Konseyidir. Mahkeme bu konuda bir danışma görüşü vermeye karar vermeli midir? Kanaatimizce bu durum, kaçınılmaz olarak, geleneksel karaktere sahip olan bu saygın kurumun gereğinden fazla siyasallaşmasına yol açacaktır.” iddiasında bulundu.

UAD’de İsrail’in Filistin’i işgalinin hukuki sonuçlarına ilişkin duruşmalar

UAD’de devam eden duruşmalar kapsamında, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 52 devletin yanı sıra Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Afrika Birliği, 19-26 Şubat’ta, İsrail’in Doğu Kudüs dahil işgali altındaki Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki neticelerine ilişkin beyanlarda bulunacak.

Başta İsrail olmak üzere, işgalin devletler ve BM açısından sonuçlarının da ele alınacağı duruşmalarda her bir devlet ve kuruluş otuzar dakika sunum yapıyor.

Filistin tarafının sunumuyla başlayan duruşmalarda, Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılacak sunumu, son gün olan 26 Şubat’ta TSİ 12.00’de gerçekleştirilecek.

Hollanda’nın idari başkenti Lahey’deki Barış Sarayı’nda faaliyetlerini yürüten UAD’de halka açık yapılacak duruşmalar canlı yayımlanıyor.

Sözlü beyan için başvuran devletler arasında ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya, İran, Kanada, Mısır, Güney Afrika, Japonya, İspanya, Suudi Arabistan, Malezya, Pakistan, Hollanda’nın yanı sıra AB, Orta Doğu ve Asya-Pasifik bölgesinden çok sayıda ülke bulunuyor.

Divan önünde danışma görüşünde ilk defa bu kadar çok sayıda devletin yazılı ve sözlü beyanda bulunduğu görülürken, yazılı beyanda bulunan İsrail’in sözlü duruşmalarda yer almaması dikkati çekiyor.

BM Genel Kurulu, UAD’den görüş istemişti

BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD’ye, Divan Statüsü’nün 65. maddesine dayanarak 1967’deki savaştan bu yana İsrail’in Filistin’deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru yöneltti.

BM Genel Kurulunun Divan’dan cevaplarını talep ettiği sorular şu şekilde:

“1- İsrail’in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?

2- İsrail’in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?”

Danışma görüşü talebi, 17 Ocak 2023’te BM Genel Sekreteri tarafından UAD’ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin’e danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.

Danışma görüşünün etkisi nedir?

UAD’nin verdiği danışma görüşleri, her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.

Divan’ın, İsrail’in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004’te verdiği danışma görüşünde duvarın hukuka aykırı olduğunu tespitinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail’e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyması dikkati çekiyor.

Yine UAD’nin 22 Temmuz 2010’da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova’nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.

UAD’nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırılığı yönünde olması durumunda İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkelerin uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlanmaları muhtemel.