Gazze’de öldürülen on binlerce masum sivil ile dayanışma göstermek, birçok ülkede giderek daha da zorlaşıyor. Filistinlilerle dayanışma gösteren ya da en azından Gazze’de gerçekleşen katliamları eleştiren kişilerin karşılaştığı “iptal kültürü”nü analiz etmekte fayda var.

Meltem Kural

Bosna-Hersek savaşında henüz 11-12 yaşlarında bir çocuktum. Anne ve babamın savaşla ilgili korkunç gelişmeleri gazetelerin birinci sayfasındaki manşetlerden hayıflanarak takip ettiklerini hayal meyal hatırlıyorum. Bosna’da insanların evlerinden ve köylerinden nasıl topluca sürüldüklerine, çıktıkları ölüm yolculuklarına ve toplu hâlde katledildiklerine dair görüntüleri bir yetişkin olarak ilk defa gördüğümde ise kendime şunu demiştim: “Bunların kameralar önünde yaşanmasına nasıl izin verildi? Herkes her şeyi gördüğü hâlde nasıl müdahale etmedi? BM Barış Gücü bu savunmasız insanları cellatlarının elinde nasıl ölüme terk etti? Bugün dünyanın gözü önünde böyle bir soykırımın yaşanması artık mümkün değil!” Ne büyük bir yanılgı!

Haber almanın daha çok basılı gazeteler ve televizyondaki haber bültenleriyle sınırlı olduğu 90’lı yıllara göre bugün teknolojik olarak çok daha ilerdeyiz. 7/24 cep telefonlarımızdan bir yıldır her gün biraz daha genişleyerek devam eden bir insanlık dramına, bir vahşete tanıklık ediyoruz. Üstelik birçok coğrafyada Gazze Şeridi’nde sivillere yönelik devam eden katliamı dile getirmek de sorunsallaştırılıyor; zira her dayanışma açıklaması antisemitizm ve İsrail’in varlık hakkını sorgulamakla eş değer görülebiliyor.

Almanya’nın Yumuşak Karnı: İsrail Eleştirisi

Almanya Federal Meclis Başkan Yardımcısı Sosyal Demokrat Partili Aydan Özoğuz, Gazze Şeridi’ndeki eylemleri nedeniyle hem Uluslararası Adalet Divanı hem de Birleşmiş Milletler Filistin Özel Raportörü tarafından soykırımla suçlanan İsrail yönetiminin Gazze’deki katliamını eleştiren bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle siyasi bir linç kampanyasına maruz kaldı. Antisemitizmle suçlanan Özoğuz önce partisinin baskısıyla paylaşımını silip özür diledi; ardından muhalefetteki Hristiyan Demokratlar, AfD ve hatta koalisyon ortağı FDP saflarından siyasetçilerin, ülkedeki Yahudi kuruluşlarının ve ana akım medyanın istifa etmesi yönündeki yoğun baskılarıyla karşılaştı. Peki Özoğuz’un paylaşımının içeriği neydi?

Gazze Şeridi’nin Deir al-Balah kentindeki Al-Aksa Şehitleri Hastanesinin avlusunda yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı çadırlara İsrail’in düzenlediği hava saldırısında siviller diri diri yanarak can vermiş, yanan çadırları gösteren video ve görseller sosyal medyada yoğun bir şekilde paylaşılmıştı. Bu videolardan birinde kolunda serum hortumu takılı olduğu görülen 19 yaşındaki Şaban al-Dalu adlı gencin alevler içinde elini kaldırarak yardım istediği görülüyordu. Saldırıda Dalu’nun annesi de dâhil 4 kişi yanarak can verirken 70’den fazla Filistinli de yaralanmıştı. Yahudi aktivistlerden oluşan bir barış grubu olan “Jewish Voice for Peace”, yanan çadırları gösteren bir görseli “İşte Siyonizm bu!” başlığıyla instagram hesabında paylaşmıştı. Paylaşımında İsrail’i ve ABD’nin askerî yardımlarını eleştiren grup ayrıca, “İsrail hükûmeti ve onu destekleyen ABD merkezli kuruluşlar, modern siyasi ideoloji olan Siyonizm ile binlerce yıllık Yahudilik dinini aynı kefeye koymaya çalışıyor. Biz gerçeği biliyoruz: İsrail ordusunun eylemleri Yahudi değerlerine aykırıdır. Siyonizm hiçbir zaman Yahudilerin güvenliğiyle ilgili olmadı.” gibi ifadelere yer veriyordu.

Özoğuz’un bu paylaşımı Instagram hikâyesinde paylaşması, İsrail devleti eleştirisi ve antisemitizm arasındaki farkın çoğunlukla bulanıklaştığı Almanya bağlamında, siyasetçiye yönelik antisemitizm suçlamalarını da beraberinde getirdi. Buna başka örnekler vermek de mümkün: Gazze’deki savaşa karşı gösteri yapan, Filistinlilerle dayanışma gösteren, İsrail devletinin politikalarını eleştiren, uluslararası hukuku ve ifade özgürlüğünü savunan insanlar -Yahudi olsalar bile- antisemitizmle suçlanabiliyorlar. Bu yaklaşım antisemitizm tanımının içini boşaltarak Yahudi karşıtlığı ile gerçek anlamda mücadeleye de büyük darbe vuruyor. İsrail’in Berlin Büyükelçisi Ron Prosor’un, İsrail ordusunun eylemlerini eleştiren paylaşımı nedeniyle Özoğuz’u “tek Yahudi devletine karşı bir hava yaratmakla” suçlamasını buna bir örnek olarak gösterebiliriz.

Özoğuz vakası, Almanya’da siyasilerin İsrail söz konusu olduğunda nasıl kaygan bir zeminde hareket ettiğini göstermesi açısından oldukça çarpıcı bir örnek. Her türlü aşırılıkçı siyasetin eleştirilebildiği demokratik bir siyasi kültürde, İsrail’in aşırı sağcılardan oluşan ve en üst düzey yetkilileri hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) nezdinde tutuklama talebiyle dava açılan mevcut yönetimine yönelik dile getirilen eleştiriler antisemitizm olarak etiketleniyor. Böyle bir atmosferde öldürülen Filistinli sivillerle dayanışma göstermek bile terör sempatizanlığı olarak yorumlanabildiği gibi, kamuya açık alanlarda Filistinlilerin yasını tutmak bir suç eylemine dönüşebiliyor.

Persona Non Grata Olarak Greta Thunberg

Time dergisinin 2019’da “yılın kişisi” seçtiği İsveçli tanınmış çevre aktivisti Greta Thunberg, Gazze dayanışması sebebiyle Alman Axel Springer medyasına göre artık bir “terör destekçisi” ve klima aktivistliğini bırakıp “neredeyse sadece İslamcılarla İsrail’e karşı ajitasyon yapıyor.”

Thunberg, 20 Ekim 2023’te kendisinin ve diğer üç aktivistin ellerinde Filistin’e destek içeren pankartlar tuttukları bir fotoğrafı paylaşarak, “Bugün Filistin ve Gazze ile dayanışma içinde grev yapıyoruz. Dünyanın sesini yükseltmesi ve derhal ateşkes, Filistinliler ve saldırıdan etkilenen tüm siviller için adalet ve özgürlük çağrısında bulunması gerekiyor.” mesajıyla Gazze ile dayanışma göstermişti. Bu paylaşımının ardından İsveçli iklim aktivisti İsrail’in ve destekçilerinin hedefi hâline gelmiş, Almanya’nın Antisemitizmle Mücadeleden Sorumlu Federal Hükûmet Komiseri Felix Klein, Thunberg’in açıklamalarını “aktivistin kendi kendini tasfiyesi” olarak nitelendirmişti.

İsrail Eğitim Bakanı, Filistin’e desteğini açıklamasının ardından Thunberg’in iklim aktivizmine ilişkin ders müfredatını okullardan kaldıracağını söyleyerek, “duruşu onu eğitimsel ve ahlaki bir rol model olmaktan çıkarıyor ve artık İsrail’deki öğrenciler için bir ilham kaynağı olmaya uygun değil” açıklamasını yapmıştı.

Alman-İsrail Toplumu Derneği (DIG) Başkanı Volker Beck ise Thunberg’in Filistinlilerle dayanışma açıklamalarını “Greta Thunberg’in bir iklim aktivisti olarak sonu” olarak nitelendirmiş, X sosyal medya hesabında genç aktivisti “Şu andan itibaren tam zamanlı İsrail düşmanı” olarak ilan etmişti.

Bulduğu her fırsatta boynunda kefiyesiyle Filistin meselesine desteğini dile getiren genç aktivist “insan hakları olmadan iklim adaleti olmaz” vurgusuyla çevre meselesine bütüncül bir yaklaşım ortaya koyuyor. Filistin aktivizmi nedeniyle para cezasına çarptırılan ve göz altına alınan Thunberg, tüm bunlara rağmen geri adım atmıyor. İklim aktivisti 2023 aralık ayında çeşitli yayın organlarında yayınlanan bir görüş yazısında “Hamas’ın İsrailli sivillere yönelik korkunç cinayetleri İsrail’in devam eden savaş suçlarını hiçbir şekilde meşrulaştıramaz. […] Soykırım meşru müdafaa olmadığı gibi, hiçbir şekilde orantılı bir karşılık da değildir.” demişti.

Geçtiğimiz ekim ayında İtalya’nın Milano kentinde Gazze’deki soykırımın sona erdirilmesini talep eden bir mitingde yaptığı konuşmada, “Eğer bir iklim aktivisti olarak aynı zamanda özgür bir Filistin ve tüm dünyada sömürgeciliğin ve baskının sona ermesi için mücadele etmiyorsanız, o zaman kendinize iklim aktivisti diyememelisiniz” diyen Thunberg, sessizliğin suç ortaklığı olduğunu ekleyerek, “Bir soykırımda tarafsız olamazsınız.” dedi. En son ekim ayında Almanya’nın Dortmund şehrindeki bir Filistin eyleminde konuşması beklenen Thunberg’in eyleme katılımı Alman polisi tarafından engellenirken, bazı Alman siyasetçiler genç aktiviste yönelik ülkeye giriş yasağı getirilmesi önerisinde bulundu.

Gazze dayanışması nedeniyle kendisine yöneltilen bir diğer suçlama da Filistinlilerin yanında yer alarak “iklim hareketine ihanet ettiği” iddiası. 2018’de kurduğu Fridays for Future (FFF) hareketini “radikalleştirdiği” ya da “siyasileştirdiği” yönündeki suçlamalara cevaben Thunberg, “Biz her zaman politik olduk, çünkü biz her zaman bir adalet hareketi olduk.” diyor.

Esasında İsveçli aktivistin İsrail karşıtı tutumu ve eleştirileri yeni değil. 7 Ekim 2023 öncesi de İsrail karşıtı tutum almakla eleştirilen ve antisemitizme kaymakla suçlanan Thunberg, 2021 yılında İsrail’in Gazze Şeridi’ne düzenlediği hava saldırıları sırasında ve Doğu Kudüs’te Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki Filistinlilerin İsrailli yerleşimcilere yer açmak için zorla tahliye edilmesi sürecinde de Filistinlilerle sosyal medya üzerinden dayanışma göstermişti.

Macklemore ve Hind’s Hall

Amerikalı ünlü rapçi Macklemore hem yaptığı şarkılarla hem de sosyal medya hesapları üzerinden Filistin’e verdiği güçlü destekle tanınıyor. Macklemore, 22-24 Kasım tarihleri arasında Las Vegas’ta gerçekleştirilmesi planlanan Neon City Festivali’nin beş ana sanatçısı arasında yer alıyordu. Eylül ayında festival organizatörleri Macklemore’yi etkinliğin konser programından çıkardıklarını duyurdu. Organizatörler bu kararlarına gerekçe olarak “öngörülemeyen koşulları” ileri sürse de asıl nedenin Macklemore’nin festival programından çıkarılmadan birkaç gün önce katıldığı Seattle’daki “Palestine Will Live Forever” festivalinde ABD yönetimine sarf ettiği sözler ve genel olarak sanatçının Filistin yanlısı tutumu olduğu düşünülüyor.

Macklemore Seattle’daki etkinlikte, geliri Filistinli mültecilere yardım sağlayan Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’na (UNRWA) bağışlanmak üzere mayıs ayında yayınladığı aynı adlı şarkısının devamı niteliğindeki yeni şarkısı “Hind’s Hall 2”yi seslendirmişti.

Bu şarkının ismi, üniversitelerde protesto yapan öğrencilerin Gazze’de öldürülen altı yaşındaki Hind Rajab’ın anısına Columbia Üniversitesi’nin Hamilton Hall adlı konutunun adını “Hind’s Hall” olarak değiştirmelerine atıfta bulunuyor. Hind Rajab, Gazze’nin kuzeyinde İsrail’in içinde bulundukları arabaya ateş açmasıyla öldürülen aile üyelerinin cesetleriyle birlikte araç içinde mahsur kalmış, kan kaybettiği üç saat boyunca sağlık görevlileri ve annesiyle telefonda konuşarak yardım istemişti. İsrail askerleri hem Hind’in mahsur kaldığı aracı hem de ona yardım etmek üzere onaylı güzergâh ile olay yerine gitmesine izin verdikleri ambulansı yakın mesafeden tank ateşine tutarak katletmişti.

Macklemore şarkıda sadece politikacıları ve onların Filistin’e verdikleri tepkileri eleştirmiyor aynı zamanda Filistin’le dayanışma gösteren seslerin sosyal medya ve video paylaşım platformlarında kısılmak istenmesini de dile getiriyordu: “TikTok’u yasaklayabilir, bizi algoritmadan çıkarabilirsiniz. Ama artık çok geç, gerçeği gördük, tanıklık ediyoruz.” Macklemore’nin bu sözlerini teyit edercesine YouTube’da Hinds’s Hall’un klibine yaş sınırlaması ve grafik şiddet uyarısı konularak erişimin kısıtlanması, Google’nin bir yan kuruluşu olan video paylaşım platformunun bir sansür çabası olarak görüldü. 6 Mayıs 2023’te yayımlanan şarkının iki gün içinde X’te 24,7 milyon ve Instagram’da 75 milyondan fazla görüntülenme almasına rağmen YouTube’da sadece 232.116 kez izlenmesi de sansür iddiasını doğrular nitelikteydi. Platform ayrıca şarkının orijinal klibini de yayından kaldırdı.

Öte yandan Macklemore şarkısında Gazze’de yaşanan zulüm hakkında konuşmayan meslektaşları hakkında ne düşündüğünü de açıkça söylüyor. Sanatçının festivalden çıkarılmasının ardından Instagram hesabından yaptığı uzun açıklaması aslında sanat camiası da dâhil olmak üzere göz önündeki birçok insanın Gazze’de yaşananlar hakkındaki suskunluğunun asıl nedenine ışık tutuyor: Filistin’e verdiği destek nedeniyle, sponsorluklarını, konserlerini ve iş bağlantılarını kaybettiğini ifade eden ünlü rapçi bunların hiçbirinin kendini yıldırmayacağını ifade ediyor:

“Yine de buradayım, Özgür Filistin’e olan desteğimden vazgeçmeden. İnsanlığı ve bu dünyayı artık geri dönemeyecek kadar çok önemsiyorum. Benim niyetim hep aynı: Barış, sevgi, eşitlik ve özgürlük arayışı. Ve bu radikal değil, insanca bir duruş. Yalnız olduğumu sanmıyorum.”

Meltem Kural

Lisans eğitimini Martin Luther Üniversitesinde Tarih ve İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümlerinde tamamlayan Kural, Londra Üniversitesi SOAS’ta (School of Oriental and African Studies) Yakın Doğu Çalışmaları alanında yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Kural, Perspektif dergisinin online editörlüğünü yapmaktadır.