Şahin Yıldırım’ı anlatmak o kadar kolay değil. 2012 yılında Hollanda-Türkiye ilişkilerinin 400. yıl çerçevesinde Hollanda’nın Ulusal Arşivinde ‘Prins en Pasja’ sergisini koordine eden Yıldırım, TRT’de yayınlanan 8 bölümlük ‘Almanya Treni’ belgeselinin Hollanda koordinatörlüğünü yaptıktan sonra, Faslıların Hollanda’daki 50. yılı kapsamında iki araştırmacı ve yazar ile ‘Een halve eeuw in Nederland’ eserini yayımladı. 2021 yılında Hollanda’da “Karma evlilikler” ile alakalı araştırma yapan Yıldırım ‘Grenzeloze Liefdes´ adındaki eserini yayımladı. Şahin Yıldırım başardıklarını, dünden bugüne tarihteki gelişmeleri ve Türk göçünün geleceği ile düşüncelerini gazetemiz Doğuş’a anlattı.

Avrupa’da tarih yazan Türk, Şahin Yıldırım…

Yıldırım, bu sene Hollanda’ya göçün 60.yılı çerçevesinde bir proje yönetecek ve ‘60 jaar, 60 verhalen’ (60 yılda, 60 hikâye) eserini de yayımlayacak. Binden fazla öğrenciye okul sonrası eğitim veren Hollanda Eğitim platformu NEDOP’ta da güzel projelere imza atan Şahin Yıldırım “Avrupa’da tarih yazmaya devam ediyor” dersek yalan olmaz.

Şahin Bey, bize kısaca Hollanda  Türkiye ilişkilerinden bahseder misiniz?

Hollanda ve Türkiye ilişkileri çok yönlü ve köklü bir geçmişe dayanmaktadır. 1568 yıllarında Katolik İspanya’ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren Hollandalılar savaşın çok uzun sürmesi ve askerlerin artık bitik duruma gelmesi ile dönemin kralı Willem van Oranje Osmanlı İmparatorluğu ile mali ve askeri destek için diplomatik girişimleri ile başlar. Bunun üzerine Osmanlı imparatorluğu Denizde Hollanda ‘li birlikteliğe destek çıkarır ve 80 yıl süren bir savaş (1568-1648) sonunda imzalanan Vestfalya Antlaşması ile Hollanda’nın bağımsızlığını kazanmasında büyük rol oynar.

“Katolik olmaktansa Türk olmak daha evladır”

Hollandalılar bu desteğin göstergesi olsun diye 1570’de Geuzen şehrinde yarım ay şeklinde gümüş bir madalyon bastırır. Yarım Ay, o zamanlar Osmanlıyı sembolize ediyordu. Madalyonun üzerinde Osmanlı’ya duyulan minnet ve şükran için şu çarpıcı sözle ifade edilmişti; “Liever Turks dan paaps” (16. Yüzyılda yazılış biçimi: Liver turcx dan paus ). Yani;  ‘Katolik olmaktansa, Türk olmak daha evladır.’

Bu ilişkiler 1611 yılında Hollandalı diplomat Cornelis Haga’nın Konstantiniyye yani İstanbul’a gelmesi ile yeni ivme kazanmıştır. Bu ziyaretin akabinde Osmanlı İmparatorluğu 1612 yılında Hollanda’ya verdiği Ticaret Kapitülasyonu ile artık Hollandalılar denizler de daha rahat ve güven içerisinde hareket ede bileceklerdi. Yapılan bu kapitülasyonun orijinal hâli hâlâ Hollanda Ulusal arşivinde saklanmaktadır. Hollanda – Türkiye ilişkileri 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kurulması ile başta Hollanda Hükümeti’nin tanıması ile daha da ilerler. Bu ikili ilişkilerin güçlenmesi için 1935 yılında Kraliçe Wilhelmina ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından Hollanda-Türk kurumu kurulur. Tarih boyunca hem ekonomik hem de kültürel bir çok alanda ortak paydası olan iki milletin 19 Ağustos 1964 yılında ilişkileri işçi anlaşmasıyla devam eder.

Almanya Treni Belgeselinden bahseder misiniz?

Türk işçilerinin Almanya’ya ve diğer Avrupa ülkelerine gelişinin 50. yılı nedeniyle 2011 çekilen ‘Almanya Treni’ belgeselinin ben Hollanda Koordinatörlüğünü yaptım. Gurbetçilerin ilk lokomotif ile yola çıktığı Sirkeci Garı’ndan  ‘Acı Vatan’ yolculuğunu anlatan 8 bölümlük belgeselden oluşuyor. Bu belgesel sadece Avrupa’ya yolculuğu değil ayrıca yakın zamanda tarih ve siyasetteki son gelişmelere de dikkat çekiyor. Özetle Avrupa’ya göçün umut ve acılarını ele alan belgeseli  Turgut Söğüt ile yapmak çok güzeldi. Bu belgesel bana kimlik bilinci ile birlikte, Avrupa’daki Türklerin kaldıkları ülkelere katkılarını ve başarılarını yakından görmeme de sebep oldu. Belgesel için milletvekilleri, yerel siyasetçiler ve birinci nesille yaptığım röportajlar biz Avrupa’daki Türklerin geleceğini yakından incelememe ve araştırmama vesile oldu. Duyguların pekiştiği ve tarihin kayıtlara geçtiği belgesel için çok takdir altık. Bu da bizim için büyük onur vesilesi oldu.

Faslıların Hollanda´daki 50. yılı  ile alakalı projeyi yönetmek ve bir eser yazma işi nasıl başladı?

2008 yılından itibaren göç ve entegrasyon konuları üzerinde çalışmalar yapan kurumların içerisinde bulundum. Bu çalışmalar esnasında başta İngiltere olmak üzere birçok AB ülkesinde Göç Müze’lerini gezme fırsatım oldu. Hatta İngiltere’de yeni kurulan ‘Migration Museum’ da bir ay kadar müze müdiresi ile birebir çalıştım. Bu gezmeler ve çalışmalar esnasında diğer etnik gurupların tarihi de her geçen gün ilgimi çekmeye başladı. 1600 yıllarından itibaren AB’ye köle olarak getirilen siyahiler ve 1956 yılına kadar Fransa işgali altında bulunan Faslılar ve diğer etnik azınlıkların tarihi ilgimi çekmeye başladı. Bu sebepten Fas’a öncelikle Rabat ve Kazablanka şehirlerine gittim ve o tarihi yerinde görme fırsatım oldu.

2014 yılında Türklerin Hollanda’daki 50. yıl kapsamında yaptığım projeler bir Faslı ekibinin dikkatini çekti ve bana Faslıların 50. yıl projesini yönetmek üzere iş teklifinde bulundular. İlk etapta şaşkındım. Çünkü Hollanda’da çok başarılı Fas asıllı yazarlar, araştırmacılar ve yönetmenler var. Neden ben sorusunu sorunca onlar bana: “Biz senin Türkler için projenden çok etkilendik. Meseleye çok objektif ele almışsın ve ince düşünmüşsün. Çalışmalara sadece belirli bir kesim değil de geniş yelpazeden ele alış biçimin hoşumuza gitti’ dediler ve o yüzden Faslıların projesinin de objektif ve tarafsız biri tarafından yönetilmesini istiyoruz” dediler. Çalışmalarımıza Hollanda’nın Fas elçisi başta olmak üzere bir çok diplomat, siyasetçi ve akademisyen katılım sağladı. Projeler farklı şehirlerde 20 kurumla birlikte gerçekleştirildi. Daha güzeli de çalışmalarımın Fas toplumu tarafından da benimsenmesi oldu. Özellikle ‘Een halve eeuw in Nederland’ kitabım Leiden üniversitesi göç bölümü tarafından ilk sınıf öğrencilerine okutuluyor olması beni ziyadesiyle mutlu ediyor.

‘Karma Evlilik’lerle alakalı Grenzeloze Liefdes kitabını yazmak nerden aklınıza geldi? 

Bir gün İtalyan yazar olan bir arkadaşım ile Hollanda’nın Rotterdam şehrinde bir kafede otururken bana şu soruyu sordu: “Şahin, benim annem Hollandalı, babam İtalyan asıllı bir işçi. İkisinin de inançla çok fazla bağı olmamasına rağmen aileleri ve devlet tarafından 1960 yıllarda çok zorluklar çekmişler. Hatta 1962-1969 yılında Hollanda hükûmeti, ‘Hollandalı kızlar göçmen kişilerle evlenmesinler’ diye bilgilendirme komisyonları bile kurmuş. Ben de karma evlilikten olan bir kızım. Hollanda’da bu kadar çok karma evlilikten doğan çocuk olmasına rağmen bunların gündeme gelmemesini anlamıyorum”

Bunun üzerine ben de o zaman “biz de bu konu ile alakalı bir çalışma yapalım” dedim.  “Nasıl peki dedi?”

Ben de “Atlas Kültür Merkezini kurduğumu ve şuanda farklı kültürler üzerinde çalışmalar yapmak istediğimi” anlattım. Akabinde Grenzeloze Liefdes adında bir kitap çıkarma kararı aldık ve yayımladık.

Siz altı göçmen gurupla alakalı Utrecht şehrinde de büyük bir sergi düzenlemiştiniz. Ondan da kısaca bahseder misiniz?

Hollanda’ya ikinci dünya savaşından sonra 6 etnik grup “misafir işçi” olarak geldi. Bunlar İtalyanlar, İspanyollar, Yunanlar,

Yugoslavlar, Faslılar ve Türkler. Sadece Hollanda’nın bombalanan ve dümdüz olan Rotterdam şehrini değil, diğer birçok ilinde araba fabrikası, cam fabrikası, uçak fabrikası ve boya fabrikaları gibi  farklı sektörlerde çalışmaya başladılar. Hollanda’da gerek siyasetçiler, gerekse yerel halk ilk etapta bu misafir işçilerin kısa süre sonra gideceğini düşündü ama işçi eksikliği ve ihtiyaçtan dolayı birçok büyük fabrika işçilerin kontratlarını uzatmaya gittiler ve bir çok ‘misafir işçi’ ekonomik sebepten  geldiği Hollanda´da kalıcı oldular.

Ben de tarih, göç, eğitim ve entegrasyon konuları üzerine yakın çalışmalar yaptığım için bir çok kurum benden İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Hollanda’daki yeni gelişmeleri ve konular için bu çalışmaya yöneltti. Bunun üzerine Hollanda genelinde 6 gurubun temsilcilerinden oluşan bir komisyon kurdum ve 2022 yılında Utrecht şehrinde Belediye binasının ve Utrecht tren istasyonun önüne ilk defa çok büyük bir sergi düzenledim.

Utrecht Üniversitesi’nin göç departmanı, Utrecht Arşivi ve birçok kurumla birlikte 2022 yılında Utrecht şehrinin resmî olarak 950 yılında Hollanda’da kolektif tarihimizin oluştuğunu ve Hollanda’nın bu etnik azınlıklara alışması gerektiğini vurguladık.

DM      —◄◄